in

Başkaldırı

KARANLIK GENÇLİK

Türkiye Batılılaşma sürecinde Batının pozitivist eğitim anlayışına göre Eğitimini yapılandırmış olduğundan bu eğitim anlayışının çıktıları olarak gençlik, İslam ile sorunlu bir zihni alt yapıya sahip olarak yetiştirilmiştir. Bu pozitivist eğitim anlayışının Türkiye’de gençlik zihniyet yapısında çeşitli sorun alanları oluşturmuştur. Bunların başında gençliğin pozitivist zihniyet temelli eğitim verilerek dünyevileşmesi, maddeci, markacı yetiştirilerek, adeta Protestan ahlakı ilkesine göre sadece dünya hayatında başarılı olmaya endekslenmiş bir bakış açısı içinde yetiştirilmiştir. Öte yandan, her insanın hem kendisine hem de toplumunun milli ve manevi değerlerini koruması gerektiği sosyal şuurundan yoksun bırakılması sorundur.. Gençlik ya kendi kabuğuna çekilip sosyal medyanın esiri olmaktadır ya da toplumun diğer fertlerinden geri kalmamak için bir takım rağbet gören maskeler kullanmaktadır. Böyle olunca da ilim, bilim ve kitap ile arasını açmaktadır. Bunlara arası açıldığı zaman da geçmişten gelen kültür birikimi kesintiye uğramaktadır.

Gençlik, bir toplumun kültürünün geleceğe aktaran aktif taşıyıcıdır. Ama 21.yüzyıl toplumlarının gençliğine bakınca bu tespitin önemini yitirmeye başladığını görmek çok da zor olmasa gerekir. Özellikle teknolojinin hayatımıza girmesi ve özellikle gençliği etkisi altına alması bu durumu zor kılmaktadır. Teknoloji ile birlikte ortaya çıkan kültürel kargaşanın da etkisi fazlasıyla hissedilir. Sekülerleşen gençlik geçmiş ile bağını kaybetmiştir. Bunun önüne geçilmesi elzem iken ve bunu ancak verilecek milli bir eğitim düzeltebilecekken, toplum olarak daha da karanlığa sevk ediyoruz. Sonuçları bizler için vahim olacak elbet; lakin tren kaçtıktan sonra hiçbir manası da kalmayacaktır.

Bir kültürün, gelişerek ayağa kalkmasında en önemli araç gençliktir. Her ne kadar kültürel olarak yozlaşmada hat safhada olsak da, en azından geriye kalan kültürü geleceğe aktaralım. Geçmiş değerleri çağın bilgi birikimiyle harmanlamayı başarabilirsek, kültürün kalıcılığı artacaktır. Ama bunun öncesinde gençliğe “kendine güvenmesi”ni sağlamalıyız. Kendi kültürümüze güven duymayan aşağılık duygusuna kapılmış, Batı zihniyetine bağımlı aydın ve sömürge toplum yapısına sığınan ve kendine medeniyet değerlerine güven duymayan ondan hep kaçan, onu küçümseyen sömürge aydını ile sömürge gençliğini ortaya çıkarır. Ki, bu durum felaketleri de elbette beraberinde getirir.

Bizim toplumun gençliği kendi milli ve manevi kültürünün başka kültürlerden zihniyet, şahsiyet, bilgi üretme, dünyaya anlam yükleme itibariyle başka toplumlardan farklı olduğunun şuurunda olması önem taşımaktadır. Burada da yukarıda değindiğimiz “kültürel kargaşa” meselesine denk gelmektedir. Gençlik hangi kültürü kabullenip hangisini reddetmesi gerektiğini bilememektedir. Bunun da en büyük sebebi sosyal medyanın bir virüs gibi gençliği sarmasıdır.

Gençler arasında özellikle de ergenlik çağı dediğimiz lise çağlarında gençlerin bu tarz problemleri had safhaya çıkmaktadır. Cahillik, avarelik, gaflete düşme hep bu çağlarda meydana gelmektedir. Biraz daha açmak gerekirse, lise seviyesinde eğitim gören gençlerin, kendi toplumu, kültürü ile bağları kopma noktasına gelmiştir.

Biz öğretmenler derse girdiğimiz sınıfta öğrencilerin kendi kendilerine yabancılaştığını görürüz. Kelime darağaçları yok denecek kadar az. Eleştirel düşünme yok. Saygı ve sevgi yerlerde. Eğitime olan inançları yok. Sanatsal etkinliklere katılım ve uğraş yok. Ama biz bu gençlerden gelecek bekliyoruz. Kendilerinden bi-haber olanların kültürlerini taşımalarını beklemek abese iştigaldir. Kültürleri ile arlarında tabiri caizse Berlin Duvarı oluşturmuşlar. Bu davar da internet. Mazoşist yapılı gençler çoğunlukta, antiseptik düşünceleri yok. Genel tavırlar hedonistlik. Onları anlamak için empatistik davranışlar sergilesek de apokaliptik ahvalleri mevcuttur. Hani düzeltmek için neler yapılmalı diye düşündüğümüz zaman akla ilk gelen şey; eğitim sistemi. Eğitimi millileştirdiğimiz zaman belki gençleri de sağlamlaştırabiliriz.

Ama sadece iş gençlerde bitmiyor. Şimdi şu soruyu sormak lazımdır.
“Suç kendini tanımaktan aciz olan gençlikte mi, yoksa ona bu fırsatı vermeyen toplum ve biz aydınlarda mı?

Yazımı, “Düşünüyorum o halde varım” diyen Descartes, “Hissediyorum o halde varım” diyen Andre Gide ve “Başkaldırıyorum o halde varım” diyen Camus ile sonranladırmak istiyorum

Düşünen, Hisseden ve Başkaldıran gençlik ümidiyle yarınlara selam olsun.

Hasan Gökhan Atmaca

Eseri Beğendiniz mi?

6 Yorum

Yorum Gönder
  1. Batı batı deyip eleştiri yapıyorsunuz fakat yazıyı batıyla bitiriyorsunuz.

    Yazımı, “Düşünüyorum o halde varım” diyen Descartes, “Hissediyorum o halde varım” diyen Andre Gide ve “Başkaldırıyorum o halde varım” diyen Camus ile sonranladırmak istiyorum. 🙂

    Şaka bir yana tespitler güzel bunları zaten biliyoruz. Sizden bu konu hakkında çözüm yazısı bekliyorum Hasan bey. Kaleminize sağlık.

    • Eleştiri/yorumunuz için teşekkür ederim. Aslında çözüm yazısı da içinde var uzatmamak yazıyı uzatmamak için her tezde antitezi de sundum. Her gün daha iyisini yazmak için çalışıyorum. Hatamız varsa affola.

    • Teşekkür ederim yorumunuz için. Ama biraz sert eleştiri, öneri bekliyorum sizlerden. Sizin eleştiri/yorumlarınız sayesinde daha iyisini yazmak için.

  2. Evet güzel bir paylaşım olmuş Gökhan bey batılılaşma konusuna değinmiş siniz. Katılıyorum ve eminim İslam batıdan gelseydi şimdi ki konumu daha ileride olurdu. Aynı şekilde her konuda batılılaşma surecindeyiz özentisindeyiz. Sanata ilgi yok gençlerde okumaya üşeniyorlar ve bunlara bir çare bulmak gerek bunun içinde yazı yazmak geliyor içimden ama onuda okumayacaklar ilgisiz ve alakasız bir nesili nasıl ortadan kaldırmaliyız.iste bu tespitlerinize hep birlikte inşallah çare olacağız ümidiyle bende teşekkür ediyorum yüreğinize sağlık

    • Teşekkür ederim. Bu tarz yazılarda sizlerden de öneri beklerim. Bu sorunu hep birlikte çözeriz inşallah.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Edeb-î Alem İçin

Seviyorum