in

Ruhumun Fısıltısı

Ruhumun Fısıltısı

Evden usulca çıktım. Saat gece bir sularıydı.  Evin içi o kadar boğuyordu ki, sanki duvarlar üstüme üstüme geliyordu.Ruhumun Fısıltısı

Halbuki hayatım çok düz ve sakin geçiyordu. Eee içimdeki bu karmaşa da neyin nesiydi o zaman?

En mutlu olduğum yer sahil kenarıydı. Oraya gidip biraz kendimi dinlemek istiyordum. Tabii kendimi dinlemekten kastım kafamda boş boş kurduklarımı dinlemek değil! Ama bunu bile engelleyemezken başkalarının dediklerini  nasıl engelleyecektim?

Sahil evime oldukça uzaktı. Yürümek istiyordum ama nedense adımlarım beni geriye götürüyordu.

Ama ben bu sefer inat etmiştim. Yapacaktım! Artık nefsimi değil ruhumun bana fısıldayışlarını dinleyecektim. Ruhum o kadar yorulmuştu işte, ilk zamanlar çığlık atarken artık sadece fısıldıyordu, sesi o kadar kısıktı ki…

Onu birkaç aydır hiç dinlemediğim için artık çok güçsüzleşmişti. Sesini zor duysam da hâlâ duyduğum için şükrediyordum. Ruhum benden ümidini kesmemişti.

Yürüyordum ve yürüdükçe gücümün yerine geldiğini fark ediyordum. Bu benim yürüme aşkımı daha da cezbediyor ve gireceğim yola olan merakımı arttırıyordu.

 O yolu tam olarak belirleyip kararsızlığımı  ve sabırsızlığımı yenersem benim için harikulade olacaktı.

Önümde iki yol ayrımı vardı şimdi. Ama birbirlerine o kadar çok benziyorlardı ki hangisi doğru yol kestiremiyordum.

 İçimde iki ses vardı ve bu sefer ikisi de çığlık atıyordu. Peki ruhumun sesi hangisiydi? Bunu nasıl ayırt edecektim? Olamaz! Bir kez daha başa dönmüştüm.

Önümdeki iki yol ayrımını da bırakıp arkamı döndüm. Evet, yine vazgeçmiştim sanırım. Hayatın bana verdiği ikinci bir şansı da geri tepmiştim.

Tam arkamı döndüğüm sırada karşıma bir… bir şey çıkmıştı. Ama bunun ne olduğunu anlamamıştım. Çünkü daha önce hiç görmediğim bir şeydi.

Ona baktıkça gözüm kamaşıyordu. Öyle bir parlaklık içerisindeydi ki betimlemeye kelimeler yetmiyordu.Ruhumun Fısıltısı

Bana tebessüm etti ve o iki yol ayrımında sağ tarafta olanı işaret etti. İşaret ettiği yere bakıp önüme döndüğüm vakit o nurani varlığı göremedim.

Koştum ve diğer sokakları aramaya başladım ama o varlığı hiçbir şekilde bulamadım ve tekrar yol ayrımının başına geldim.

Gördüğüm şey ya sadece bir hayalse, ya nefsimin bir oyunuysa bana. O zaman ne yapacaktım?

Lakin böyle bir varlığı hayal etmem bile imkansızdı, görmedikten sonra.

Birkaç ayın sonunda inanmayı seçtim ve gösterdiği yola girdim.

Biraz ürkek biraz da heyecanlı adımlarla yürüyordum. Demiştim ya, yürüdükçe güçleniyordu ruhum. Bu sefer bana “Koş!” demişti. Ve ben de onu dinlemeye söz vermiş biri olarak koşmaya başladım.

O kadar hızlı koşuyordum ki artık ciğerlerim nefes almakta güçlük çekiyordu.

Ve sonra hedefime ulaştığımı gördüm. İşte, varmıştım oraya…

O meftunu olduğum yere… Maviliğin hiç bitmediği, sanki namütenahi olduğu yere…

Çıkarttığı sesin huzur verdiği yere… Bakıp bakıp uzun hayallere daldığım, serin olmasına rağmen sevdasından baktıkça yandığım yere…

Yeniden HOŞ GELDİN!

Erva Esma GÜLER

Eserde kullanılan fotoğraflar:

Ruhumun Fısıltısı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Ruhumun Fısıltısı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz: Edebi Alem

Eseri Beğendiniz mi?

10 Yorum

Yorum Gönder
  1. Muhteşem bir yazı olmuş. Baştan sona sıkılmadan bıkmadan okudum. Kaleminize yüreğinize sağlık Esma Hanım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ŞiirAhabir “Göz Bebeğim”

Çöle İnen Nur