in ,

Zurna dürüm – 4

Bu hikayedeki tüm karakterler ve olayların gerçek kişi ve kurumlarla ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür.

Zurna Dürüm – 4.Bölüm

   Duruşma günü gelmiş çatmıştı. Duruşmanın yapılacağı bina 1753 yılından kalma tarihi bir yapıydı. Bu sağlam yapıyı 1701 yılında doğmuş olan mimar Adrastos yapmıştı. Dönemin en ilerici mimarıydı. Tüm kadınların gözü ondaydı. Zeki olması ve çok kadın ruhundan anlıyor oluşu onu mükemmel bir arzulanan yapıyordu. Ne yazık ki bu muhteşem erkek hiçbir kadınla ilgilenmiyordu. Sadece güzel muhabbetler ediyor ardından ise hiçbir şey konuşulmamış gibi onlardan uzaklaşıyordu. Bu yapı Adrastos’un sondan bir önceki eseriydi. Bir adalet sarayı, şimdilerde öyle diyoruz yoksa o zaman ki adı bu değildi. Kendi cebinden yaptı üstelik bu binayı. Çünkü demişti ki; yapımında dahi paranın kirletemediği bu yapı, adalet sarayı, yıkıldığı güne kadar adaletin temsili olacak. Bu binaya yapımında bile para sokmadım. Bundan sonra da girmeyecek.   

Zurna dürüm - 4

  Evet gerçekten söyledi bunları. Ardından ise binanın yapımının ardından bir yıl geçmişti ki söz gelimi adalet sarayından onun idam kararı çıktı. Neden mi? Yaptığı onurlu konuşma ve davranış şehir de farkındalık yarattı. İnsanlar kısa bir süreliğine de olsa erdemliydiler. Şehri gizliden yönettiğini düşünen ama kral hariç herkesin şehri yönettiğini bildiği suç baronlarının pek işine gelmedi. Bir dedikodu yaydılar. Gerçi pek dedikodu sayılmaz. Olan bir gerçeği çok sesli söylediler. Mimar Adrastos’un erkeklere ilgi duyduğu gerçeğiydi bu. Halkın sevmediği ve lanetlediği bir şey varsa, o eşcinsellikti. Özellikte de erkekler için. Halk kadınların da söz gelimi hastalığa sahip olduğunu bilmiyordu. Bu yüzden halk arasında dedikodu büyüdü… büyüdü… nihayetinde son bir kıvılcım ile patladı.

  Mimar Adrastos yargılanmak üzere mahkemeye götürüldü, zorla. Yani yasalarda bile eşcinsellik için bir yer yoktu. Yasalara konulacak kadar önemli değildiler. Ancak bilinmeyen bir şey vardı. Kimsenin bilmediği ve mimarın artık halka inandıramadığı bir şey. Mimar aslında bir kadındı. Evet, erkek değildi. Bulunduğu toplumda kadın olarak mimarlık okuluna öğrenci olarak girmek yasaktı. Çok akıllıca olduğunu düşündüğü bir fikirle erkek olmaya karar verdi. Zaten ufak tefek biri olduğu için insanları inandırmak zor olmadı. Önce Adrastos olan ismini Alecta yaptı. İnsanları köse olduğuna inandırdı. Geriye sadece erkekler gibi salaş giyinmek ve bolca alkol içmek kalıyordu. En kolay kısmı…  

  Bu onu eşcinsel iftirasından kurtarıyordu. Ancak ne yazık ki bunu öfkeli halka, ne yaptıysa inandıramadı. Gerçekten her şeyi denemişti. Hatta öyle ki asılırken çıplaktı. Kimse giysisi olup olmadığını umursamadı. Galeyana gelmiş bir halk istediğini alana kadar durmaz fakat hiçbir zaman, ne istediğini bilmez. 

  Günümüze geri dönersek o bina hâlâ ayakta. Birkaç restorasyon geçirdi. Tarihi bina olarak sayılmasına rağmen tüm toplumu ilgilendiren durumlar söz konusu olduğunda kullanıma açılıyordu. Tabi bunun için ayrılmış bir oda mevcuttu. Müze alanı içinde sayılmayan mahkeme salonu. Ayrı bir girişi vardı. Hatta kimse söylemese birleşik olduğunun farkına varmak zor olurdu. Mahkeme salonu gırla insan doluydu. Medyanın, saygın devlet büyüklerinin ve niye orada olduğu bilinmeyen insanların içinde bulunduğu kocaman bir insan topluluğu vardı. Ortam gergindi ve duruşmanın başlamasına dakikalar vardı. Adam ise çürümüş eski tahta oturakta oturmuş bekliyordu. Aslında haberi olsa duygu durumunda bir değişiklik olur muydu bilinmez ama oturduğu oturak bir zamanlar Adrastos’un duruşmada oturduğu oturaktı. Adrastos (Alecta) için sondan bir önce yaptığı yapıda yargılanmak üzücü bir durum olmalı. Tabi ki daha da çok üzen bir şey vardı o da son yaptığı taşınabilir sehpada asılmak… kendi yaptığı üç ayaklıda…

  Pat… pat… pat… hâkim ağır tokmağı vurdu. Tüm ses aniden duruldu. Sesin kesilmesinin ardından hâkim, yüzünü sanığa döndü. Babacan bir ses tonuyla:

– Sayın sanık, işlediğiniz suçtan ötürü buradasınız. Eğer bir itirazınız yoksa suçunuz kasten zurna bitirmemedir. Belirtilen suçun ülkede ve dünyada büyük bir ses getirdiğini biliyorsunuzdur. Ayrıca, kendinize ait bir avukatınız olmadığı için devlet size bir avukat tahsis etmiştir ancak maalesef ki bu durumda devletin hiçbir avukatı size avukatlık yapmak istemedi. Dolayısıyla size dördüncü sınıf henüz mezun olmamış bir avukat tuttuk. Kendisine yataktan çıkıp geldiği için teşekkür ederim. Sayın mezun olmamış avukat adayı avukat bey söz sizde. 

Zurna dürüm - 4

   Mezun olmamış avukat adayı avukat hala mavili pijamaları ileydi. Giydiği üst kısmında “n’aber müdür!?” yazılıydı. Pek mahkeme için uygun değildi ama değiştirecek vakit yoktu. Mezun olmamış avukat adayı avukat bey o elbiseler ile olabildiğince saygıyla kalkar:

– Öncelikle belirtmek isterim ki mukavva pardon müvekkilimin bulunduğu durumu ve dürümün kalanını araştırdığımız zaman yüzde 70’inin yoğun bir domates sosu içerdiği bulunmaktadır.

  Uykulu olduğu çok belli olan mezun olmamış avukat adayı avukatın havalı gözükmeye çalışarak söyledikleri mahkeme salonunda seslerin yükselmesine sebep olmuştu. Hâkim tecrübeliydi. Kalabalığı susturmayı başardı. Gözlerini davacı tarafa çevirdi. 

– sayın hakkı Bey bu gelişme hakkında söylemek istediğiniz bir şey var mı?

  Hakkı abi tam hiddetle ayağa kalkacaktı ki avukatı onu tuttu ve kendisi ayağa kalktı. Hakkı abi bu harekete de sinirlenmişti ama çok belli etmedi. Avukat, müvekkili Hakkı abinin manipülatif söylemler ile kızdırılmaya çalışıldığını dile getirdi. Hakkı abi “evet, ray malifalitiko doğru söyledi” dedi. 

  Hakkı abinin avukatı ayrıca devam etti:

– Ayrıca belirtmek isterim ki zurna dürüm içerisinde bolca tavuk, sos, patates ve turşu içeren bir besindir. Yani bu iddianın herhangi bir tutarlılığı yoktur.

  Hâkim bu iddianın çok net olmadığını ve yine bu iddianın bu şekilde çürütülemeyeceğini söyledi. Hâkim sözlerinde büyük bir haklılık olduğunu düşündüğü için gayet gururlu hissetti. “İtirazım var hâkim bey!” diye bir kükreme duyuldu. Çok gür bir sesten gelmiş olmalıydı. Ses duruşma salonunun her köşesinde yankılandı. Yüksek ses salonda reaksiyona sebebiyet vermiş, tüm salon yine karışmıştı. Ses mezun olmamış avukat adayı avukat beyden gelmişti. Normal sesi çok da kalın olmayan avukattan resmen Kratos sesi çıkmıştı. Mezun olmamış avukat adayı avukat bey ayağa ok gibi fırladı. Hem sesi hem havayı kesti.

– Özellikle ve ek olarak belirtmek isterim ki, müvekkilim doktor raporuyla sabit mide ağrıları geçirdiği saptandı. Soslar mide ağrısının nüksetmesine sebebiyet vermiş olabilir veya halihazırda hasta da olabilir. Bu yüzden zurnayı bitiremedi!

  Son sözleri kulakların pasını aldı. Beyinleri titretti. Hâkim bunun büyük bir delil olduğuna kanaat getirdi. Hakkı abinin kızgın sülalesi hâkime bağırmaya başlar. Hâkim, çığırtkanları bastırmak için gayet yüksek ses tonuyla “durum doktor raporuyla sabit!” dedi.  

Zurna dürüm - 4

  Tam o anda karışmış kalabalık arasından birisi “al lan o zaman! “ diyerek 70 santimlik zurnayı hâkime fırlatır. Ortalık bu sefer gerçek manada karışmıştı. Hâkime yüzüne çarpan zurna 70 santimlik zurna dürüm mahkeme salonunun ortasına modern bir sanat eseri gibi düşer. Hâkim çıldırarak duruşmayı insan hakları mahkemesine devrettiğini söyler ve duruşmayı bitirir. Neredeyse 3. Seviye suç aletine yakın güçte ki 70 santimlik zurna dürüm salonundan kaldırılır. (Üçüncü seviye suç aletleri; levye, saçma silah, yarıçapı 4 santimden büyük taş parçası… yani gayet ölümcül.) Adamın ise tutuksuz yargılanmasına karar verilir. 

Hamza Gök

Zurna Dürüm 1. Bölüm

Zurna Dürüm 2. Bölüm

Zurna Dürüm 3. Bölüm

YouTube: Edebi Alem

Eseri Beğendiniz mi?

13 Beğeni
Upvote Downvote

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Görültü

hikaye

Zengin Dilenci