in , ,

Yıldızlar ve Gezegenler Hakkında Keşfedilmiş Öğretiler

Fezadan Gelen Bir Çınlama

Yıldızlar ve Gezegenler Hakkında Keşfedilmiş Öğretiler

Fezadan Gelen Bir Çınlama 

Fezadan bir çınlama düşmüş insanoğlunun kulağına. Yerden göğe bir merakla boyanırken güneşi, ayı, yıldızları sarmış bilinmezlik dolu bakışları sırasıyla. Küçücük bir organizmanın insan formuna bürünüp varlığına biçilen beden ile ömür sürdüğü kara parçası da neyin nesiydi? Kimdi, bu insan? Nasıl var olmuştu? Hep bir keşfetme arzusu ve özlemi içinde olan insan denilen canlılar önce dini nedenlerle sonra da mevsimleri tespit etmek için astronomik gözlemlere başladılar.

Yıldızlar ve Gezegenler Hakkında Keşfedilmiş Öğretiler

Mezopotamya’da Yıldızlar ve Gezegenler

Milattan önce Mezopotamya’ ya düştü yolumuz. Sümerler ve Mısırlılar, Ay ve Güneş takvimleri oluşturmuşlar. Mısırlılara yöneldiğimizde astronomik bilgilerinin yaşadıkları çağa göre çok ileride olduğunu görüyoruz. Gözümüze gizemli bir şaheser gibi gözüken Mısır Piramitlerini yakından incelediğimizde özenli bir şekilde kutup yıldızına doğru hizalandığını görüyoruz. Ayrıca Mısır’ın “Güneş Tanrısı” olarak kabul edilen Amon Ra’ya ait olan ve Karnak kentinde yer alan Amon Tapınağı’nın kış dönümü vakti Güneş’ in doğduğu yöne doğru hizalandığını söyleyebiliriz.  Mısırlılar’ın dışında bir de Babiller var. Onlarda ilk kayıtlı astronomik gözlemleri yaparak yıldızların ve gezegenlerin pozisyonlarını kaydetmişlerdir.

Yıldızlar ve Gezegenlere Filozofların Gözünden Bakalım

Miladın çok ötelerinden doğan evrenin içindeki cisimleri gözlemleme dürtüsü, bazı felsefecilere göre ilk filozof olarak kabul edilen Yunanlı filozof Thales ile devam etmiştir. M.Ö 624- 546 yılları arasında yaşamış olan Thales, Küçükayı Yıldız Sistemi’ni bulmuştur ve denizciler buna göre yön tayin etmişlerdir. Ayrıca Güneş tutulması ve gün dönümlerini de önceden hesaplamıştır. Thales’ i Güneş ve Ay’ ın Dünya’ nın etrafında döndüğü düşüncesini ortaya koyan Platon takip etmiştir. Tarih boyunca insanların anlama ve bilme arzusu onları hep daha fazlasını ortaya koymaya sevk etmiştir.

Dünya Düzdür Görüşüne Aristotales’in Yorumu

Dünya, düz bir tepsidir, kaplumbağa sırtındadır gibi görüşleri reddeden Aristotales de bu arzunun sevkine boyun eğip Dünya’nın neden küre biçiminde olduğuna dair keskin iki kanıt sunmuştur. Bunlardan ilki Dünya’nın gölgesinin yuvarlak oluşuydu. Ay tutulmasını izlediği bir vakit yaptığı gözlemde Dünya’nın gölgesi Ay’ ın üzerine düşünce yalnızca yuvarlak olan bir cismin gölgesinin yuvarlak olabileceğini söylemiştir. Diğer kanıtı ise Kutup Yıldızı’nın konumuydu. Kutupta olan biri için Kutup Yıldızı tam tepesinde yer alırken, Ekvator’ da olan biri için ufukta yer alıyormuş gibi görünmesiydi. Yıllarca Aristo’nun bu kanıtları çürütülemedi.

Batlamyus

Aristo’nun ardından devreye M.S 100- 170 yıllarında yaşadığı tahmin edilen, İskenderiyeli Yunan matematikçi, coğrafyacı, astronom ve müzik teorisyeni Batlamyus girdi. Batlamyus, Dünya ve evreni matematiksel ve bilimsel olarak tanımlayan ilk kişiydi. Batlamyus evren modeline göre Dünya küre şeklindeydi ve evrenin tam merkezinde bulunuyordu. Ay, Güneş ve diğer tüm yıldızlar evrenin merkezinde sabit olan Dünya’nın çevresinde dönüyordu.

Yıldızlar ve Gezegenler Hakkında Keşfedilmiş Öğretiler

İslam Medeniyetlerinin Astronomiye Katkısı

Milattan sonra 700’lü yılları geçtiğimizde astronomik gelişmelere İslam Medeniyetlerinin astronomik buluş ve fikirlerinin katkısını görmekteyiz.

Harezmi

Sıfırı ilk kez kullanan ve bugünkü cebir ve trigonometrinin kurucusu olan Harezmi ile 800’lü yıllarda karşılaşıyoruz. Harezmi’ ye yöneldiğimizde yıldızlar ve gezegenlerin hareketlerini hesapladığını, güneş ve ay tutulmalarını incelediğini görüyoruz. Ayrıca astronomik tablolar ve çizelgelerde oluşturan Harezmî, coğrafya üzerine de dünyanın çapını hesaplamak için çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmaların dışında dağ ve nehirleri incelemiş, Nil nehrinin kaynağını ve başlangıç boylamını bulmuştur.

Biruni

Harezmî’yi 1000’li yıllarda Biruni takip etmiştir. Yunan filozoflarından Aristo, Arşimet ve Demokritus’un çalışmalarından etkilenerek on yedi yaşında bilimsel çalışmalarına başlamıştır. Güneşin yüksekliği ve şehrin boylamını hesaplamış ve Güneşin hareketlerinden mevsimlerin ne zaman başladığını belirlemiştir.  Ayrıca Dünyanın çapını, bugünkü değere çok yakın bir eksende hesaplayarak tahmin etmiştir.

Ömer Hayyam

1100’lü yıllara geldiğimizde ise İran ve doğu edebiyatında Rubai türünün kurucusu olan Ömer Hayyam ile karşılaşıyoruz. Edebi kişiliğinin yanı sıra matematikçi, filozof ve astronom olan Ömer Hayyam, Büyük Selçuklu Dönemi’ nde Sultan Melikşah zamanında  İsfahan Gözlemevi’nde yeni bir takvimin oluşturulması için bir araya getirilen bilim adamları heyetine başkanlık yapmıştır ve buradaki çalışmalar sonucunda Celali Takvimi oluşturulmuştur. Celali Takvimi Miladi Takvime kıyasla daha hassas ve dakik sonuçlar vermiştir, bu da astronomide ki gelinen seviyeyi göstermektedir.

Nasîrüddin Tûsî (Meraga Rasathanesi)

1300’lü yıllarda ise İslam filozofu olan Nasîrüddin Tûsî’nin inşa ettiği ve İslam coğrafyasının en büyük rasathanesi olan Meraga Rasathanesi ile tanışıyoruz.  İran’ın Doğu Azerbaycan eyaletinde yer alan bu rasathanede İslam dünyasındaki felsefe, mantık, kelam, geometri, astronomi, matematik ve tıp alanındaki dönemin önde gelen bilim adamlarını Nasîrüddin Tûsî bir araya getirmiştir.

Avrupa’da Yıldızlar ve Gezegenlere İlişkin Öğretiler (Kopernik-Kepler-Galileo)

İslam dünyasının altın çağında bu gelişimeler yaşanıp devam ederken Avrupa’ da ise karşımıza modern astronominin kurucusu Kopernik çıkıyor. 1473’ de Polonya’ da doğan Avrupalı gökbilimci Kopernik, Batlamyus’ un dünya merkezci anlayışına karşı çıkarak her şeyin, evrenin merkezindeki Güneş’ in etrafında döndüğünü  ifade etmiştir. Gezegenlerin hareketinin elips şeklinde olduğunu  bulan Kepler ise Kopernik’ in izini takip etmiştir. Bu izleri takip eden bir diğer kişi ise Galileo’ dur.

Gezegenlerle Tanışıyoruz ( Galileo)

1608 yılında Hans Lippershey tarafından icat edilen ilk teleskobun ardından gözlemlenen nesneyi otuz kez büyütebilen bir merceğe sahip teleskop oluşturan Galileo yeni bir şey keşfetmişti. Bu keşif yıllarca savunduğu Kopernik evren modelini yerle bir etmişti. Jüpiter’ in etrafında dönen cisimler vardı ve  Galileo aslında Jüpiter’ in uydularını keşfetmişti. Güneş’in üzerindeki noktaları, Ay’ın yüzeyindeki yer şekillerini ve Samanyolu’ndaki yıldızlarını da keşfeden Galileo, sadece Güneş’ in değil diğer gök cisimlerinin de etrafında da dönen cisimler olduğunun farkına varmıştı. Fakat bu cisimlerin nasıl birbirinin etrafında nizami şekilde dönebildiği hala muamma idi.

Newton: “Elma kafama nasıl düştü?” -Yerçekimi-

Bunun cevabı ise Newton’ dan geldi. Yer çekimini bulan Newton’ un cismin kütlesi ne kadar büyükse çekim kuvvetinin de o kadar büyük olacağını ifade ettiğinde bazı bilinmezlikler netlik kazanıyordu. Fakat fezadan insanoğluna düşen çınlama artık koca bir keşif burgacına dönüşmüştü.  Gök cisimlerinin hareketlerinin ve fiziksel özelliklerinin ötelerindeki o var oluşu bilmek isteği ile uzay incelemeleri başladı.

Yıldızlar ve Gezegenler Hakkında Keşfedilmiş Öğretiler

Dünyadan Uzaya Bir Sinyal 

Sovyet Rusya 4 Ekim 1957 tarihinde ilk yapay uydu Sputnik 1’i uzaya fırlattı. Bunun devamında ise Sputnik 2 ile uzaya çıkan ilk canlı olan dişi köpek Laika uzaya fırlatıldı. 4 Ocak 1958 de Amerika’ nın ilk yapay uydusu Explorer 1, Dünya’ nın manyetik alanından kaynaklanan ve Güneş ile diğer yıldızlardan yayılan zararlı ışınlara karşı kalkan işlevi gören Van Allen Kuşakları’nı keşfetti. Sırada ise yine uzaya bir canlı göndermek vardı. Daha önceden Sovyet Rusya’nın gönderdiği Laika isimli köpek maalesef yaşamını yitirmişti ama Amerika’nın 1959’ da  fırlattığı Able ve Baker isimli maymunlar uzaya gidip sağ salim  dönen ilk canlılar olmuşlardı.

Uzaya Giden İlk İnsan: Yuri Gagarin

Art arda devam eden bu çalışmaları Sovyet Rusya’nın uzaya gönderdiği ilk insan ve uzaya çıkan ilk kadın çalışmaları izledi. 1961 senesinde uzaya giden ilk insan kozmonot Yuri GAGARİN oldu ve 1963 senesinde uzaya çıkan ilk kadın ise kozmonot Valentina Tereşkova oldu.

İnsanlık İçin Dev Adım (Neil Armstrong)

Bu ilerlemeleri ise 1969’da insanlık için o dev adımı atarak Ay’ a ilk ayak basan astronot Neil Armstrong izledi. Yıllarca gök cisimlerini inceleyen daha sonrada o cisimlerin fiziksel hallerini merkeze alan insanlar gün geçtikte bu cisimlerin içinde bulundukları uzaya kadar yol almışlardı. Rusya ile tarihte başlayan ilk uzay çalışmaları teknoloji dediğimiz bilimin gelişmesi ile de uzay teknolojileri ve uzay araçları içinde ileri düzeyde bir gelişmişlik sağlayarak git gide daha da derinlemesine araştırmalara ve keşiflere zemin hazırlamaktaydı. Bu zemin oluşturulurken uzay çalışmaları için üretilen bazı şeylerden günlük yaşantımıza yansıyan yan ürünler oluşmuştur.

Uzay Çalışmalarının Dünya’ya Etkileri

Spor ayakkabı, cep telefonu, dondurulmuş gıda, elektrikli süpürge ve daha niceleri uzay teknolojilerinin yan ürünleridir. Kafanızın karıştığının farkındayım, o halde birkaç örnek ile ne demek istediğimi daha net bir şekilde ifade edeyim. Örneğin; şeffaf diş tellerinin ana maddesi ilk olarak NASA tarafından icat edilmiştir. Isı yayan füzeleri izlemek için kullanılan teknoloji, şeffaf tellerin icadına ışık tutmuştur. Bir başka örnek ise bebek mamalarıdır. Uzaya astronot yollarken uzay aracında yiyeceklerin olabildiğince az yer kaplaması önem arz ettiğinden yiyecekler toz halde saklanmak için formülize edilmiştir ve bu formülize yiyecekler günümüzdeki bebek mamalarının oluşmasına öncülük etmiştir. Başka örnekler verecek olursak insanlı ve insansız uzay araçlarında kullanılmak üzere tasarlanan robotik gelişmeler engelliler için oluşturulan protezlerin gelişmesinde rol almıştır. Bunun dışında itfaiyecilerin kullandığı, dumanda nefes almayı sağlayan oksijen maskeleri NASA tarafından yapılan araştırmalar sonucu geliştirilmiştir. Bilgisayarlı tomografiler, led lambalar, folyo örtüler, kulak termometresi, kalp pompası, GPS, MIR gibi nice örnekleri açıklamalarını yaptıklarımıza ekleyebiliriz. İnsanlar var olduklarından beri hep bir arayış içindelerdir. Bir kıvılcım onların aidiyet duygularını sorgulamalarına ve geldikleri bu evrenin düzenini anlamlandırmaya yöneltecek güçtedir. O gücün miladının canlılıkla başladığını ve kendi miladının ise varlığını anlamlandırdığında yazıldığının farkına varan insanoğlu kim bilir, daha neleri kalemimizin diline dolayacak, neleri hayal ettirecektir. Belki de en sahici yanımız içimizdeki boşluk olduğundan çekildiğimiz bu his deryasında sağır edici bir karanlığın içinde kalan insanoğlu, uzayda kendi dünyasını bulma derdindedir.

Sibel Gidici

Eseri Beğendiniz mi?

10 Beğeni
Upvote Downvote

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Olan ve Olması Gereken Hukuk

Ceylan Gözlüm Türküsünün Hikayesi