in , ,

Yunan Mitolojisi (Akhilleus – Truva Savaşı)

Niçin Mitoloji Öğrenmeliyiz? 

Yunan Mitolojisi (Akhilleus – Truva Savaşı)

Evvel zaman önceydi, Yunan şehir devletlerinin tanrıları hala güçlüydü. Kendilerine yapılan tapınaklar, adlarına feda edilen kurbanlar hayli memnun etmiş olmalı ki keyif sürmekte idiler. (Yunan Mitolojisi)

Her şey yolunda giderken, Zeus bir kehanet işitti. Deniz tanrıçası Thetis’ten doğacak bir erkek çocuk, Zeus’tan bile daha güçlü olacaktı. Zeus bunu engellemek adına tanrıça Thetis’i ölümlü bir kral olan Peleus ile evlenmeye mecbur etti.

Yunan Mitolojisi (Akhilleus - Truva Savaşı)

Düğün

Olimpos dağı yine şenliklere ev sahipliği yapmak için hazırlanıyordu deniz tanrıçası Thetis ve Peleus’un düğününe çok az bir zaman kalmıştı. Güzeller güzeli tanrıçalar ve birbirinden kudretli tanrılar davet edilmişti lakin kötü bir olay çıkmasını istemeyen Zeus kargaşa ve ve fesatlık tanrıçası Eris’i davet etmemişti. Buna kızan Eris düğün hediyesi olarak bir altın elma gönderip üzerine şu notu düştü “En Güzeline”.

Zeus birbirinden güzel tanrıçalar birbirine düşmesin diye Truva Prensi Paris’ i seçer, Zeus’un habercisi Hermes’i gören Paris altın elmayı alır ve tanrıçaları dinlemeye başlar. Doğum ve evlilik tanrıçası Hera “Asya krallığını” Vadeder, zeka ve başarı tanrıçası Athena “Sonsuz akıl ve başarı” bahşeder, aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit ise “Dünyanın en güzel kadınının aşkını” vereceğini söyler, o kadın Sparta Kralı Menelaos’un eşi Helen’dir. Prens Paris altın elmayı Afrodit’e verir.

Aşil (Akhilleus)

Evladına düşkün bir anne olan Thetis, Aşil henüz bebekken ölümsüz olması için ölüler diyarından geçen “Styx” nehrine batırmak istemiştir. nitekim kendisi de bir ölümsüz olduğu için Styx nehrine girmesi yasaktır. Thetis, Aşil’i sol topuğundan tutup öyle batırıp çıkarmıştır. Böylece kaderi çizilen Aşil bu günde isim babası olduğu ayak kaslarını topuğa baklayan Aşil tendonu haricinde vücudundan ölümcül yara almayacaktır.

Aşil savaş eğitimi almak için bir Sentor’un yanına verilmiştir. Sentor’lar kafası insan vücudu at olan çok iyi ok kullanan kadim savaşçılardır. Zaman geçip giderken Aşil’in öfkesi, gücü, şöhret hırsı ve hızlı koşması katlanarak artmıştır.

Yunan şehir devletlerini tek çatı altına toplayan Menelaos’un ağabeyi Miken Kralı Agamemnon, Aşil’in saygısını kazanamıyordu. Aslında hiç kimse Aşil’le bağ kuramıyor sadece kuzeni Patroklos’a sevgisi bulunuyordu. Ona savaş tekniklerini öğretiyor her türlü beladan uzak tutuyordu.

Uzun savaşlar sonucunda yorgun düşen Yunanlılar en büyük rakipleri Truva(Troya)’lılarla barış yapmak niyetindeydiler. Truvalılar da bu barış için büyük uğraşlar vermiş bir şenlik eşliğinde iki ülkenin liderleri Sparta’da bir araya gelmişlerdi. Kadehler kalkıp iniyor, çalgılar çalıyor, tanrılar onurlandırılıyordu. Bu mütabakata Kral Agamemnon’un kardeşi Menelaos, güzeller güzeli karısı Helen ile katılmıştı. Truva’dan ise doğunun en güçlü savaşçısı Prens Hektor, iyi bir okçu olan kardeşi Prens Paris’le katılmıştı. Afrodit sözünü tutmuş, Menelaos’un karısı Helen’in aşkını Paris’e vermişti. Paris bunu Helen’in bakışlarından anlamış kendiside aşık olmuştu. Bu güzel kadınla birkaç gece gizlice buluşup barış yapıldıktan sonra kendisini Truva’ya götürmeyi teklif etti. Zor zamanlarda bu zor kararlar alındı herkes ülkesine döndü.

Yunan Mitolojisi (Akhilleus - Truva Savaşı)

Truva Savaşı (Troya)

Yıl MÖ.12yy Sparta Kralı Menelaos karısının kaçtığını hemen öğrenir, bunu büyük bir hakaret kabul eder ve ağabeyi Agamemnon’un yanına gidip onu savaşa ikna etmek ister. Zedelenmiş itibarını bir nebzede olsa yeniden kazanmak için Menelaos’un tek isteği kan iken,  ağabeyi Miken Kralı Agamemnon’un ise gücünü daha geniş topraklara yaymak için hakimiyettir. Truva cephesinde ise bu konu istişare edilmiş Helen’in iadesi çokça istenmişsede tanrı Apollo’ya hediyeler sunulmuş, gelecek bir ilhami mesaj beklenmekteydi, sonunda savaşa karar verildi.

Doğu ve Batının ilk büyük savaşı böylece başlamış bulundu. On yılı aşkın sürecek bu savaş büyük yıkımlara sebep olacak dillerden dillere aktarılıp MÖ.7yy’da Homeros’a on altı bin dizelik şiir yazdıracaktır (İlyada Destanı). Hatta orada da kalmayacak Fatih Sultan Mehmet Doğu Roma ve Trabzon Rum İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden sildikten sonra payitahtına dönüş yolunda Çanakkele’ye uğrayacak, yönünü Sparta’ya çevirip, kılıcını çekip “Truva’nın İntikamını Aldım” narası atacaktır. O günkü dünyada sadece bir nüshası bulunan Homeros’un İlyada Destanı’nı antik Latince’den okumuş olmalı. O güzel komutana bin dualar olsun. Batı bu mesajı tabi ki de karşılıksız bırakmayıp Çanakkale Savaşı’nda adı Agamemnon olan İngiliz zırhlısına ilk atışı yaptıracak Gelibolu yarım adasında ki Seddülbahir ve Kilitbahir tabyalarını top yağmuruna tutacaktır. Bu iki kardeşin; Doğu ve Batı’nın sergüzeşti hiç şüphesiz ki bitmeyecektir.

Ölümle Gelen Ölümsüzlük

İki ordu büyük savaş için Son hazırlıklarını yapıyordu. Truvalılar aşılmaz surlarını tahkim ettiriyor, askerler oklarının temrenini biliyordu. Atina tarafında ise ordu yola çıkmak için hazırdı ama bu savaşı Aşil olmadan kazanmanın imkanı yoktu. Dünyanın en iyi okçularıyla korunan aşılmaz surlar ve başında Prens Hektor’un olduğu Truva ordusunu yüce bir güç olmadan yenemeyeceklerini biliyorlardı.

İkna çabaları başladı, günlerce yalvarmalarına rağmen Aşil ikna olmuyor “bu benim savaşım değil” diyordu. Annesi Aşil’i ziyaret etti ona iki seçenek sundu; ya Atina’da kalıp sonsuz bir yaşam, ya da savaşa katılıp sonsuza kadar adının unutulmamasını teklif etti ve ekledi “Gidersen Dönemeyeceksin”. Aşil annesiyle vedalaştıktan sonra bir süre düşünüp savaşa katılmaya karar kıldı. Onun anlam dünyasında sonsuz yaşam bir ceza iken asıl ölümsüzlük adının yaşatılmasında idi.

Artık savaş başlamıştı tüm Yunan Agamemnon komutasında Truva önlerine gelmiş küçük akınlar, yıpratma saldırıları ve bazen de büyük meydan muharebelerinde iki ordu kartal kargaya girer gibi birbirine giriyordu. Ama Savaş bir türlü çözülmüyor; Aşil emrindeki küçük birliğiyle kah savaşa katılıyor kah katılmıyordu .Çünkü onu kontrol altında tutacak bir güç bulunmuyordu. Aşil hem bin askere bedel iş yapıyor hem de ordu için moral kaynağı oluyordu. Onun katılmadığı savaşlarda Yunan ordusu büyük zayiatlar veriyordu. Aşil katılmadığı bir savaşta Aşil’e çokca benzeyen kuzeni Patroklos onun zırhını kuşanıp savaşa katıldı. Meydanda bu duruma çok sevinen Yunan ordusu büyük bir zafer kazanmak üzereydi ki Prens Hektor savaş meydanında Aşil’i düelloya davet etti bir anda iki ordu da kılıçları bırakıp Dünya’nın en iyi iki savaşçısını izlemeye koyulmuştu. Birkaç ateş saçan kılıç vuruşundan sonra Hektor Aşil’in vücudunda ölümcül bir yara açtı buna kendiside şaşırmıştı, Aşil dedikleri adam bu kadar kolay mağlup olmamalıydı. Yerde yatan bedene doğru yaklaştı miğferini çıkardı ve çarpıştığı kişinin bir çocuk olduğunu gördü, Patroklos.

Yunan Mitolojisi (Akhilleus - Truva Savaşı)

Aşil çok geçmeden bu haberi aldı, hiddetinden yerleri titretiyordu. Tek başına atına binip surların önüne dayandı, Hektor’u düelloya davet etti. İki savaşçı adeta hünerlerini sergiliyor izleyenlere şölen sunuyorlardı. Şakırdayan yıldırımlar gibi kalkanlara inen mızraklar, ucu sivriltilen kılıçların aşağıya inişi. Düello bitmiş Aşil Hektor’u mağlup etmişti. Onu aşağılamak için hareketsiz bedenini atının arkasına bağlayıp günlerce dolaştırmıştı.

Çok yaşlı olan Truva Kralı Priamos oğlunun ölümü ve cesedine yapılan saygısızlığa çok üzülmüş bir gece Aşil’in çadırına sızmıştı. Yalvarıp yakarıp oğlunun cesedini uygun defin töreni için talep etmiş, Aşil’de Hektor’un ağırlığı kadar fidye istemişti. Priamos altınları denk getirirken eksik çıkmış bu kısmı küçük kızı “Polyksena” kolundaki bilezikleri verip tamamlamıştı. Aşil bu olaydan sonra Polyksena ya aşık olmuş onunla evlenmeyi de anlaşmaya eklemiştir. Cenaze töreni boyunca savaş olmayacağına dair Agamemnon’dan habersiz barış antlaşması bile yapmıştır.

Aşil Polyksena’ ya hiç kimsede olmadığı kadar aşık olmuş hatta ona ölümsüz olduğunu tek zayıf noktasının topuğu olduğundan bile bahsetmiştir. Fakat eşi Polyksena aynı duygular içerisinde değildir mamafih Aşil’e derin bir intikam besleyip öğrendiği bilgileri kardeşi Paris’e iletmiştir.

Aşil’e pusu kurup onu ayakları çıplak Apollon tapınağına götürmüştür burada Paris’in attığı zehirli ok Apollon’un da yardımıyla tam hedefe isabet etmiştir. Çünkü Aşil’in Hektor’un cesedine yaptığı muamele Apollon’u kızdırmıştır.

Truva Atı

Savaşın başlaması 10 yıldan fazla olmuştur. Nice insanlar savaşta niceleri cesetlerden doğan hastalıkla ölüp gitmiştir. Aşil’in ölmesi Yunanlıları keder ve ümitsizliğe boğmuştur. Son zafer yolu olarak Aşil’in oğlu Neoptolemos savaşa çağırılmıştır. Konsey kurulup fikir sorulmuş ardından Truva atı planında sabit kalınmıştır. O sabah surlara çıkan gözcüler Yunanlıların çekildiğini ve devasa büyüklükteki bir at heykelini karşılarında görmüşlerdir. Bu atın Tanrı Apollon’un bir hediyesi olduğunu düşünüp içeri almış şenliklere başlamışlardır. O gecenin şafağında herkes evlerine çekildiği sırada Aşil’in oğlu Neoptolemos ve emrindeki birliği devasa boyutlardaki tahta at heykelinin içinden çıkıp Yunan ordusuna sur kapılarını açmış Truvayı yerle bir etmişlerdir.

Niçin Mitoloji Öğrenmeliyiz? 

Farklı zamanlardaki farklı medeniyetlerin elbette ki farklı kültürleri mevcuttu. Yaşamları birbirine benzemese de insanların doğayla ilişkisi hep aynıdır. Anlam dünyasında beliren imgeleri insanoğlu bir şekilde ifade edecektir, bunu da simgeler ve şekillerle, öyküler ve efsanelerle ifade etmişlerdir. Mitoloji de buradan beslenir, başımıza gelen şeylerin ilk bizim başımıza gelmediğini geçmiş toplumların ne tepkiler verip ne anlamlar yüklediğini bu yolla öğrenebiliriz.

 

Salih Göksel

Eseri Beğendiniz mi?

23 Beğeni
Upvote Downvote

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bil Bakalım Hangi Eser?

Tövbe Ediyor Muyuz? (Hz. Adem)