in ,

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

“Başkaldırıyorum o halde varım”

Albert Camus’un bu sözü bugünlerde hayatıma yön vermeye başladı diyebilirim. Başkaldırı, sonucu her zaman ağır ve çetrefilli bir kavram… Âdem ile Havva başkaldırdı ve cennetten kovuldular. Toplumda bundan önce sıradan bir şekilde yaşarken bu sözden sonra başkaldırı oldu zihnimde ve toplumdan atıldım. Kendi âlemimde, var olma mücadelesi vermekteyim. Var olma insan için asıl amaçtır. Bende bu amaca ulaşmak için en güçlü halimle ilerlemekteyim. İnsanlarla uzun süre yaşayamıyorum. “Sonsuzluğun payından bana biraz yalnızlık gerek.” Böyle diyor Camus. Bu yalnızlık “Başkaldırı” ile var oldu. Zira toplumun diğer fertleri gibi var olan düzene kayıtsız şartsız itaat etmenin bana uygun olmadığının farkına vardım.

Var Olma Sorunsalı: BaşkaldırıZira toplumda Sisyphos kompleksi vardır. Nedir bu Sisyphos Kompleksi? Tanrıları sürekli boşa çıkacak umutsuz bir iş yapmakla, hep yeniden aşağıya yuvarlanacak taşı tepeye çıkarmakla cezalandırdığı Sisyphos ’un en önemli özelliği, cezasını bilinçli olarak kabullenmesidir. Yukarıda da belirttiğim gibi kayıtsız şartsız teslimiyet. Sisyphos, tanrılara başkaldırıda bulunsaydı belki cezası daha ağır olabilirdi ama tarihte farklı şekilde bahsedilirdi. Ama başkaldırmadı ve cezasını kabul etti. Sisyphos genellikle, bir şeyi tartışmasız kabul eden kişi veya kişiler için kullanılır. Günümüz toplumu tam olarak bu kavrama uygun olarak hareket etmektedir. Yani çarktaki bir fare gibi çarkı döndürüp durur kendine pek faydası olmadan. Hep sistem için çabalar.

Toplumu anlatmadan önce toplum hakkında düşünürler hangi tanımı yapmıştır bunlara bakmak gerekir. Schopenhauer; “Toplum ateştir”, Nietzsche; “Toplum hastalıktır”, Locke; “Toplum yaradır”, Sartre; “Toplum sıradanlıktır” vb. birçok tanım yapılmıştır. Bizce de toplum “maskeli balodur”. Zira toplumda var olmak için maske kullanmanız gerekiyor. Toplumdan uzak veya farklı düşünen kişiler hep “deli” olarak adlandırılmıştır. “Deli, sağlıklı bir toplumun garip davranan sağlıksız bir bireyi değildir. Sağlıksız bir topluma sağlıklı bir tepki vermektedir ve belki de söyledikleri gerçekliği simgelemektedir.” R.D Laing’in bu sözü tüm tezleri çürütmektedir. Aslında deli olarak adlandırılan kişiler toplumdan farklı düşünmekte, kayıtsız itaat eden toplum bunu görmemekte direttiği için farklı olanlara bu tür adlandırılmalar yapılmıştır. Ve ayrıca bu kişiler toplum tarafından anlaşılmadığı için yalnız kalmışlardır. Bundan dolayı birçok düşünür fikirlerini ve tecessüslerini “fildişi kuleden” yapmaktadırlar.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı“Uyuyan milletler, ya ölür ya da köle olarak uyanırlar.” Mustafa Kemal tarafından söylenen söz, üzerine binlerce yorum yapılacak bir sözdür. Toplumun uyumaması ve birer Sisyphos olmaması gerekiyor. Bu yüzden toplumda Malcom X’in dediği gibi, “Tüm uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” sözündeki tek uyanıklardan olmak için topluma başkaldırıda bulundum ve kendi yalnızlığıma çekildim. Yazılarım şu an Fildişi Kuleden topluma inmekte. Belki bir gün cesaretimi toplayıp, toplum içine inebilirsem onları uyandıranlardan olabilirim. Bunları söylediğim için toplum tarafından istiskal edilebilirim.

Toplum kesimi zülfü yâre dokunulmasını istemez. Bundandır ki sorgulamaz, başkaldırmaz. Ama bu tabular yıkılmadıkça, başkaldırı olmadıkça var olmaktan söz edilemez. İnsan bilinçli ve seçen bir varlıktır. Ne yapması gerektiğini ve neyi seçmesi gerektiğini bilir. Ama toplum içinde var olmak için bunlardan feragat eder. Belki biraz topluma bakışım kötümser olabilir. Bu da toplum le aramızda Berlin Duvarının kurulmasına sebeptir. Yazılarımızın sarkastik şekilde olması eleştirilebilir. Ama polyanna gibi hayatı algılamayız. Var gerçeklere sırtımızı dönersek toplumu nasıl uyandırabiliriz ki? Topluma ayna tutmak elzemdir. Ama toplum buna henüz hazır değildir. Zira toplumdaki Eisoptrofobi (aynadan korkma) hastalığından kurtulması lazımdır. Aynaya baktığı zaman gerçekle yüzleşmez istemez. Bunları okurken toplum bizi yabancı olarak algılayabilir ki, yer yer hak vermek lazımdır. Var olan düzenleri bozulsun istemezler. Bizler başta onlardan kaçıp kitaplara sığınarak bibliyoman oluruz. Ama daha sonra okuyarak ve yazarak toplumu aydınlatmaz için mücadele veririz.

Var Olma Sorunsalı: BaşkaldırıCemil Meriç, “Bana sorarsan kütüphanene dön yani kitap ol. Aydınlan ve aydınlat”. Bin de aydınlatmak için aydınlanmaya karar verdik ve kütüphanemize çekildik. Şu an yolun başındayız. Daha çok okuyup önce kendimi tanımamız gerekiyor daha sonra toplumu aydınlatma işine girişmemiz lazımdır. Zira Çehov, “En tehlikeli insan, az anlayan ve çok inanandır” derken haksız değildi. Anlamamız lazım toplumun ahvali nedir? Ne yapılması elzemdir? Kanaatimce toplumun düzelmesi için kaybolan kültürünü geri getirmekle başlamak gerekiyor. Toplumun başına gelmiş Vandalların topluma yaptığı ihanetten dolayı toplum bu hale gelmiştir. Apokaliptik hale gelen toplumlar seçme güdüleri elinden alınmıştır. Hâlbuki insan seçen varlıktır. Yani insan, doğada ve doğaya karşı, üzerinde egemen olan düzene karşı, hatta bedeni ve ruhi ihtiyaçlarına, güdüsel çabalara başkaldırabilen tek varlıktır. Ali Şeriati’nin bu tespiti çok yerinde ama toplum olarak bunu ne derece başarabiliyoruz bilinmez.

Ütopik toplum yapısından distopik toplum yapısına evirildiğimiz bu yüzyılda toplumların tekrar istenilen hale gelmeleri için eğitim ve ahlaksal olarak gelişmeleri gerekmektedir. Zira “toplumlar parasızlıktan değil ahlaksızlıktan çöker” diyen Necip Fazıl, eleştirisini yaşadığı dönemdeki ideolojide görerek dile getirmiştir. Bizim dönemimizdeki ideoloji ahlaksal yönden olumlu sayılabilir ama eğitim açısından hala bir arayıştadır. Toplumda lümpenler var oldukça toplumun ilerleme kaydetmesi zordur. Zira temizlenmezse Farkhunda Malikzada1 vakalarının önü arkası kesilmez şekilde devam eder. Bu vaka Goethe’nin; “Eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.” sözünü akıllara getirir. Ve toplum genel olarak birlikte hareket ettiği zaman ortaya felaket senaryoları çıkabilme olasılığı gayet yüksektir. Farkhunda olayında olduğu gibi olaylar toplumda kelebek etkisi yaratarak büyür. Ve sonun toplum kaosa sürüklenir. Aslında toplumsal eleştiriyi burada bitirmek isterdim. Ama yazmasam delireceğim.

Toplumun bir kesim insanlarında farkına varmadığımız bir tutum gözlemledik. Özellikle siyasi görüşleri konusunda…  Daha düne kadar destekledikleri siyasi görüşü çıkarlarına ters olduğu en ufak durumda terk ederler. Bu durum insanların topluluk halinde ne derece “fırıldak” olmasının adıdır. Kendimi bu türlü insan topluluklarından soyutladığım için asosyal biri olarak değerlendirildim. Toplum hakkındaki görüşlerim sebebiyle sık sık eleştiri aldım. Ama geri adım atmadan yoluma devam etmekteyim. Benim amacım kendimi toplumdan üstün görmek değildir. Tamamıyla kendime ait görüşlerimi dile getirmektir.

Var Olma Sorunsalı: BaşkaldırıPaul Valery; “Bir toplum, kendi başına yaşamayan insanların bir araya gelmesidir.” Toplumdaki insanlar yalnız olmaktan korktukları için bir arada kalmaya mahkûm edilmişlerdir. Birbirlerine katlanamadıkları halde bir araya gelmeleri onların maske kullanmalarına sebep olmuştur. Bu da yalan unsurunu ortaya çıkarmıştır ve psikolojik olarak toplumun mitomania olduğunu gösterir. Herkes herkese yalan söyler ve söyledikleri yalanları gerçekmiş gibi yaşarlar. Hayatımız A.H Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne benzer. Herkes bir yalanın içinde gerçeği yaşamaya çalışır.

Var Olma Sorunsalı: BaşkaldırıToplum arasında var olan kopuklukların temel nedenlerinden birisi hoşgörü eksikliğidir. Albert Einstein; “İfade özgürlüğünü, yasalar tek başına garanti edemez. Herkesin kendi düşüncesini, cezalandırma olmaksızın açıklayabilmesi için toplumda hoşgörü mevcut olmalıdır.” Sözü bu devirde biraz manasını yitirmiştir. Zira hoşgörü toplumdan uzaklaşmıştır. Görüşümüzü belirttiğim vakit var olan kanunlarla ceza almamız mümkündür. Bu demek oluyor ki görüşümüzü bir yere kadar savunabiliyoruz. Toplum içindeki bireyler arasında görüş ayrılığından doğan kopukluğun gösterilmemesi maske ile mümkündür. Herkes maskesini çıkarsa topluma kargaşa hâkim olur. Yani diyeceğim odur ki, maske belki de şu an toplumu bir arada tutanlardan bir şeydir.

Teknolojinin hayatımıza girdiği bu yüzyılda maske kullanmak gayet doğal bir hal aldı. Kullandığımız teknolojik aletler bize her gün bir başkası olma imkânı sunabilir. Bu sayede etrafımız palyaçolardan geçilmez olmuştur. Bunlardan kurtulmak için Bernard Shaw’ın; “İnsanları ara sıra sarsmak yararlı olduğu gibi, toplumu da ilerleyebilmesi için sık sık sarsmak, hem de kesinlikle gereklidir” sözünden hareketle toplumu sarsmak lazımdır. Nasıl bir yöntem izlenir tartışma konusu ama bir an evvel toplum kendine gelmezse var olanları da
kaybedeceğiz.

Hasan Gökhan Atmaca

Eserde kullanılan fotoğraflar:

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

Var Olma Sorunsalı: Başkaldırı

Fotoğrafın alındığı site için tıklayınız.

YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz: Edebi Alem

Eser hakkındaki düşüncelerinizi yorumlar kısmını kullanarak bizlerle paylaşabilirsiniz.

Eseri Beğendiniz mi?

3 Yorum

Yorum Gönder
  1. Özgün düşünce tarzıyla kaleme aldığınız bu türden yazılarınızı gerçekten çok beğeniyorum Hasan bey. Belirttiklerinizin pek çoğuna fikren ve kalben katılıyorum.
    Kaleminize sağlık, başarılarınızın devamını dilerim…

    • Teşekkür ederim Emre Bey. Aslında toplumsal alanda yazdığım ilk yazım olduğu için gereğinden fazla alıntı yaptım. Sonra da tekrar düzeltme yapmadım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

ŞiirAhabir “Kim Suçlu”

ŞiirAhabir “Yağ sen”