in ,

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Ölümsüzlük mümkün mü sorusuna cevap arayacağımız bu metinde, siz değerli okurlarımıza keyifli okumalar diliyoruz.

Her Şeyin Ölçüsü: İnsan

Her Şeyin Ölçüsü İnsan
Ölümsüzlük Mümkün mü?

“İnsan her şeyin ölçüsüdür” der, Protagoras. Her şeyin değerini kendi varlığıyla var edecek olan,  homo sapiensten bu yana doğadaki en gelişmiş bipedal canlı: İNSAN! Onu diğer yaratılmış olanlardan ayıran zekâsı, icat ettiği dilleri ve varlığıyla beraber şekillenen kültürleri ile birlikte zarafet, feraset ve faziletli oluşu ile de beşerlikten insaniyetliğe terfi etmesi anlamlandırmaya çalıştıklarımızın kısa bir tanımı gibi durmaktadır. Anlamaya çalışıyorum, insanı anlamak hayatı, evreni, yaratılış nedenini kısaca en başta söylediğimiz o ölçünün mevcudiyetini keşfetmeye başlamak gibidir. Hükümdarlığının mahiyetinden doğan izlerini, modern insanın atası dediğimiz homo sapiens yaklaşık elli bin yıl önce bırakmaya başlarken o izleri şekillendiren ise beyinlenme süreci olmuştur. Ruhumuz belki de bilincimizin içindeydi ve o bilinç kavuştuğu farkındalıkla öğrenmenin beynin gıdası olduğunu algıladığında hiç durmadı. Öğrendikçe doymak yerine büyüyen açlığı ile kendisi de gelişti ve medeniyetler kurdu, dünya denilen yerin kaderi oldu, nabzını tuttu, şekillendirdi, yaşattı, öldürdü, var etti, yok etti, kısaca insan, o ölçünün kendisine dönüşürken aynı zamanda da yaşadığı dünyayı da kendisiyle birlikte dönüştürdü.

Hayatta Kalma Mücadelesi

Hayatta Kalma Mücadelesi

Bu dönüşüm üretmekle başladı.  Onun hayatta kalma mücadelesinin zorunluluğundan doğan bir eylemdi üretim yapmak. İlk insanların avlanma ve toplayıcılıkla başlayan yaşam süreçleri zamanla tarım ve hayvancılık gibi üretim faaliyetleri ile devam etti. Hayatta kalmak için gerekli olan yiyecek, barınak ve araç gereçleri oluşturmak adına imal ettikleri ile gereksinimlerini karşılasalar da zaman ilerledikçe ihtiyaçları değişiyor ve üretme zorunluluğu hiç bitmiyordu. On sekizinci yüzyıla geldiğimizde ise artan nüfus ve talepler karşısında üretimin yetersiz kalması, mal ve hizmetlerin yetersiz dağılımı ve işgücü verimliliğindeki düşüş gibi sebeplerden dolayı insan gücünün yerini daha hızlı, daha pratik ve ekonomik bir güç almalıydı ve öyle de oldu.

İnsan Gücünün Yeterli Gelmemeye Başladığı Dönemde Sanayi Devrimi

Tarihte büyük yankı uyandıran birinci sanayi devrimi gerçekleşti. İngiltere’ de meydana gelen bu devrim insanlığın dönüm noktalarından biriydi ve 18. yüzyılın sonlarından 19. yüzyılın ortalarına kadar olan dönemde gerçekleşti. Bu dönemde İngiltere, sanayi devriminin öncüsü olarak dünya ekonomisinde lider bir konuma yükseldi. Sanayi devrimi ile birlikte, el işçiliği ve zanaatkârlık yerini makineleşmeye bıraktı ve üretim faaliyetleri daha verimli ve hızlı hale geldi. Bu dönemde, yeni enerji kaynakları ve teknolojilerin kullanımı ile birlikte, tarım ve el sanatlarından daha verimli ve karlı bir üretim faaliyeti haline gelen sanayi üretimi önem kazandı. İnsanların gücünü buharlı makineler devralmışken insanların keşfetme ve ilerleme arzusu dünyayı dönüştürmeye devam ediyordu.  Bu dönüşümün en önemli parçalarından biri de termodinamiktir. Dilerseniz önce termodinamiğin ne olduğunu kısaca açıklayıp öyle devam edelim.

İnsanların Keşfetme Arzusu Dünyayı Dönüştürüyor

Ölümsüzlük Mümkün mü?
Ölümsüzlük Mümkün mü?

Termodinamik, sıcaklık, ısı ve enerji gibi fiziksel niceliklerin incelenmesini konu alan bilim dalıdır. Termodinamiğin temel amacı, enerjinin farklı formlarını birbirine dönüştürme süreçlerini, bu süreçlerin enerji dengelerini ve sıcaklık, ısı ve entropi gibi fiziksel niceliklerin bu süreçlerdeki değişimlerini anlamaktır. Termodinamik, endüstriyel süreçlerin optimize edilmesi, motorların tasarımı, enerji verimliliği ve çevre sorunları gibi pek çok alanda uygulama bulmaktadır.

Sonsuzluğa Açılan Bir Kapı: Entropi

Hayatımızı etkileyen en önemli keşiflerden biri olan termodinamiğin ikinci yasası entropi ise en çok dikkat çeken ve soru işaretleri yaratıp keşfetme dürtüsünü besleyen yasadır. Bu keşif yolculuğu nasıl başladı ve bu yolculuğun sonu insanlığın sonsuzluğu ile noktalanabilir mi, gelin hep beraber öğrenip düşünelim.

Doğal Yasalar Tarafından Yönetilen Girift Makineler: İnsanlar ve Hayvanlar

İnsanlar ve Hayvanlar
Ölümsüzlük Mümkün mü?

Üretim biliminin yani teknolojinin modern anlamda sayfalarının açıldığı bu zaman dilimine gelmeden evvel kendisinden sonra geleceklere felsefesi ve çalışmaları ile ilham olacak keşifçilerden birinden bahsederek devam etmek istiyorum: Gottfried Wilhelm Leibniz. Alman filozof, matematikçi ve bilim insanı olan Leibniz’e göre, insanlar ve hayvanlar karmaşık bir yapıya sahip yaşayan birer makineydiler. Bu sistem, doğal yasalar tarafından yönetilir ve belli bir amaca hizmet ederdi. Leibniz, bu yaşayan makinenin içinde, her biri kendine özgü bir ruh veya zihin olan monadlar olduğunu düşünmüştür. Monaddan kastı ise şudur: Monadların maddenin temel yapısını oluşturduğuna inanıyordu. Her monad, kendine özgü bir işlevi yerine getirir ve bu işlev, evrenin genel yapısını belirlerdi. Monadlar, tıpkı birer küçük bilgisayar programı gibi, dünya hakkında bilgi toplayan ve işleyen özelleşmiş varlıklardır. Bu teori, o dönemde tartışmalı bir konuydu ve birçok eleştiriye maruz kalmıştı. Ancak, yaşayan makine kavramı, günümüzde de bazı filozoflar ve bilim insanları tarafından tartışılmaktadır. Özellikle yapay zeka ve robot teknolojisi geliştikçe, bazıları yapay zekanın da bir şekilde yaşayan bir makine olabileceğini savunmaktadır. Ancak, bu konu hala tartışmalıdır ve yapay zekânın insanlarla aynı şekilde düşünebileceği veya ruh sahibi olabileceği konusunda kesin bir kanıt yoktur.

Enerjinin Korunumu Yasasının Temelleri

Ölümsüzlük Mümkün mü?
Ölümsüzlük Mümkün mü?

Leibniz’in evrenin özeti diye nitelendirebileceğimiz insanı yaşayan bir makine gibi görüp daha o zamanlar keşfedilemeyen maddenin yapısını monad şeklinde ifade etmesi ve ortaya koyduğu felsefi bakış açısı ile çalışmaları, kendisinden sonra keşfedilecek olan termodinamiği etkilemiştir.  Daha detaylı açıklayacak olursak şöyle diyebilirim: Leibniz, madde felsefesiyle ilgileniyordu ve maddenin temel yapısını açıklamaya çalışıyordu. Bu çalışmaları sırasında, enerjinin korunumu yasası olarak bilinen yasayı keşfetmiştir. Leibniz, “bir şey hiçbir şeyden doğmaz” prensibi ile enerjinin korunumu yasasını birleştirdi. Bu prensibe göre, evrende var olan toplam enerji miktarı sabittir ve hiçbir zaman artmaz ya da azalmaz. Leibniz’in bu prensibi, termodinamiğin enerji korunumu yasası ile benzerdir.

Entropi ile Leibniz’in Prensipleri Arasındaki Benzerlikler

Termodinamiğin ikinci yasası (entropi) ise, ısı enerjisinin sadece daha yüksek sıcaklığa sahip bir ortama aktarılabilmesi ve herhangi bir sistemde mutlak sıcaklığın asla sıfıra ulaşamayacağıdır. Bu yasa, termodinamiğin temel yasalarından biridir ve ısı enerjisinin doğası hakkında önemli bir bilgi verir. Leibniz’in prensipleri ve termodinamiğin temel yasaları arasında benzerlikler olsa da, Leibniz’in felsefesi ve termodinamiğin temel ilkeleri arasında doğrudan bir bağlantı yoktur. Ancak, Leibniz’in felsefesi, enerjinin korunumu yasasının keşfinde ve termodinamiğin gelişiminde etkili olmuştur. Bu etki ise birinci sanayi devrimi döneminde yaşayan Fransız asker, mühendis ve termodinamik alanındaki önemli düşünürlerden biri olan Nicolas Leonard Sadi Carnot ile devam etmiştir.

Evrendeki Toplam Enerji Sabit Olabilir mi?

Evrendeki Toplam Enerji Sabit Olabilir mi?
Ölümsüzlük Mümkün mü?

Carnot, yaşadığı çağın en önemli devrimlerinden biri olan buharlı makinelerin sırrına ermek istiyordu. Çünkü nasıl oluyor da ısı motorları sıcakla soğuk arasında enerji akışını kullanabiliyorlardı? Buharlı makinelerin enerji akışındaki sır belki de açıklanabilirse evrenin bilinmezlerini ifşa edebilecek bir gizem ortaya çıkmış olacaktı.  Bu dürtüler ve kendisinden önce yaşayan Leibniz’in çalışmaları ile felsefi bakış açısı Carnot’u güdülemişti ve ısı-hareket ve enerji bilimine ilk büyük girişi yapmıştı.  Böylelikle termodinamiğin birinci ve ikinci yasasını formülize etti. Birinci yasaya göre enerji yaratılıp yok edilemezdi. Bir türden diğerine değişirdi. Evrendeki toplam enerji sabitti, sadece farklı türlere çevrilen bir enerji grubu vardı. Yani bir ısı motorundaki enerji yaratılmamıştı, sadece ısı enerjisi mekanik enerjiye dönüşmüştü. Diğer yasa ise entropiydi. Carnot, çalışmalarını daha da ilerletecekti ki yaşamını yitirdi. Evrenin keşifçileri hele ki termodinamiğin özellikle de entropinin bilinmezlerini açığa çıkarmak isteyen bilim insanları Carnot’un kaldığı yerden devam ediyordu. O yola devam edenlerden biri de Rudolf Clausius idi.

Isının Hareketi

Clausius, termodinamiğin gerçek işlevi hakkında ilk tutarlı matematik analizini yaptı. Evrendeki enerji sabit bir şekilde kalmayıp belli bir yöne doğru hareket ediyordu. Örneğin ısının akışı daima tek yönlüydü. Enerji yalnız bırakıldığında daima yoğun olandan dağınık olana doğru gitmekteydi. Isı, sıcaktan soğuğa doğru giderken entropi daima artıyordu. Entropi ısının nasıl yayıldığını veya dağıldığını ölçüyordu. Bu ölçüme göre bu işlemin geri çevrilemeyeceğini, bunun bir yere doğru gittiğini, entropinin en üst seviyeye doğru arttığını ve bunu önlemenin hiçbir yolu olamayacağını Clausius ortaya koymuştu. Ortaya konulan bu gerçeğe göre ısı nakledilebilir, taşınabilir ve genişleyerek tüm evrene yayılabilirdi. Yani ısı veren her şey birbiri ile bağlantılıydı. Clausius’un ortaya koyduğu entropi gerçeği yeni bir soru işareti doğurmuştu: Entropi tam olarak neydi ve neden hep yükseliyordu? Bu sorunun cevabını ise bizlere Ludwig Boltzman verdi.

Entropi Nedir?

Ölümsüzlük Mümkün mü?

Fiziksel dünya açık fikirlilikle gerçekleşir düşüncesiyle yola çıkarak analitik ve zaman zamanda duygusal yönü ağır basacak bir halde düşünen, bilimsel zihni saf bir sanatçı hassasiyeti ile çalışan, dünyayı derin bir bakış açısı ile irdeleyen bir bilim insanının derinlemesine yaptığı bir keşif ile karşı karşıyaydık. Boltzman, duygularının ve içgüdülerinin rehberliğinde matematik yeteneğini de kullanarak evrene çok daha yakından, atomların açısından bakmıştı. Atomların belli hızlarda ve belli yönlerde yol alabileceği teorisi üzerinde çalışmaya başlamıştı. Görünenin çok daha ötesine yani makro evrenden mikro evrene doğru bir hareketle enerjinin sırrını bulmaya çalıştı. Yaşadığı dönemde teorilerine çok sayıda kişi karşı çıksa da Boltzmann, entropinin, moleküler düzeydeki bir sistemin olası durumlarının sayısına bağlı olduğunu ortaya koydu.

Yaşadığı dönemde atomlarla ilgili fikirlerine birçok fizikçi karşı çıksa da günümüzde atomların hatta atom altı parçacıkların bile varlığı kabul edilmektedir. Fakat Boltzmann’ın yaşadığı dönemde ise bu tam manası ile gerçek dışıydı ve bu bir nevi bilim dünyası tarafından dışlanmasına sebep oluyordu ama o yaptığı çalışmalarla entropi kavramını genişletmekle kalmayıp araladığı mikro evren kapısından geleceğe yönelik insanoğlu için büyük bir adım atmış oldu. Boltzmann’ı hayalperestlik ile suçlayıp atomu şiddetli bir şekilde reddetseler de Boltzmann vazgeçmedi ve yenidünyanın kapısını insanlığa açtı.

O açılan kapıda atomlar entropinin neden artması gerektiğini açıklıyordu. Örneğin, sıcak bir su bardağı düşünün, o bardağı tuttuğunuzda oradaki sıcaklık elinize doğru yayılır ve elinizi bedeninize ya da başka bir yere koyduğunuzda bardaktan aldığınız sıcaklığı elinizle dokunduğunuz yere aktarırsınız. Bu aktarma işlemi olurken ısı giderek geniş bir alana yayılarak azalır ve daha düzensiz hale gelir. Entropinin temelinde olan şey de budur. İşte bunun nasıl olduğunu daha detaylı şekilde ifade eden ise Boltzmann olmuştur. Sıcak nesnenin yalnız bırakıldığında neden soğuduğunun cevabını atomların davranışları ile açıklamıştır.

Düzensizlik Evrenin Kaderidir

Düzensizlik Evrenin Kaderidir

Isı aktarımı esnasında titreşen atomlar temasta oldukları nesneye çarparak yavaş ve doğal bir şekilde yayılmaya başlarlar. Bu yayılma sonucu ısı azalmaya başlar. Bu azalma devam ederken aynı miktardaki enerji daha fazla atoma aktarılmaya başladığı için var olan düzen bu süreçte bozulup düzensizliğe doğru yol almaktadır. Boltzmann bu teoriyi matematiksel şekilde tarif ederek sistemin dengesiz halini formülize etmiştir. Bu formülden de anlaşılan şudur ki her şey düzenli halden düzensizliğe doğru hareket etmektedir ve bu kırılan bir bardaktan, ölen bir yıldıza kadar tüm evren için geçerlidir. Bu da bir sonun olduğunun açıkça ispatıdır. Düzensizlik evrendeki her şeyin ortak kaderidir. Bu kaderin ölçüsü de entropidir.

Makro Düzensizlikte İnsanlığı Neler Bekliyor?

Peki, evrenin ulaşacağı makro düzensizlikte yok olacağının kanıtı niteliğindeki entropi yasası insan için de geçerli midir? Bu henüz sorulmuş bir soru mudur, bilmiyorum ama isterseniz gelin bizler bu konuda biraz düşünelim. Entropinin incelediği düzensizlik madde boyutundadır ve atomların davranışları ile içeriği açıklanmıştır. Oysa biz insanlar canlı organizmalarız ve entropi ile bağlantımız olabilir mi? Bu soruya cevap vermeden önce insanların ölümsüzlük isteklerinden bahsetmek istiyorum.

Geçmişten Günümüze Ölümsüzlük Arayışı

İnsanlar ölümsüz olmak isterler, çünkü ölümün kaçınılmazlığı insanları korkutur ve ölümsüzlük sonsuz bir hayat vaat eder. Bu nedenle insanın ölümsüzlük arayışı tarihin var oluşundan beri incelenen bir konudur. İnsanlar ölümsüzlüğü aramışlardır ve tarih boyunca birçok kültürde ve inançta ölümsüzlük arayışları görülmüştür.

Antik Mısırlılar

Mumyalama

Bu arayışlara örnek verecek olursak Antik Mısırlılar, ölümsüzlüğe ulaşmanın yolunun mumyalama ve ölümden sonra yaşam olanaklarını sağlamak olduğuna inanıyorlardı.

Yunan Mitolojisi

Yunan Mitolojisi Poseidon

Eski Yunan mitolojisinde, tanrılar ölümsüzdü ve insanlar da tanrılarla birleşerek ölümsüzlüğe ulaşabileceklerine inanıyorlardı.

Hindular ve Budistler

Hindular ve Budistler

Hindular ve Budistler ise reenkarnasyon inancı ile sonsuz yaşamı aramaktadırlar. Modern tıp ve bilim, yaşlanmanın nedenlerini anlamaya ve yaşam süresini artırmaya çalışmaktadır. Yaşlanma karşıtı teknolojiler, yaşam süresini uzatmak ve sağlıklı yaşlanmayı teşvik etmek için geliştirilmektedir. İlk çağlardan bu zamana dek tüm insanlığın ortak arzusu içinde bulunulan imkan ve şartlara göre çözülmeye çalışıldıysa da sonuçsuz kalmıştır. Fakat yazımızın en başında bahsettiğimiz Gottfried Wilhelm Leibniz’ in teorisi gelecek yüzyılın sibernetik dünyasında mümkün olabilir mi diye içimden bir an olsun geçirmedim değil. İnsan ve hayvanları yaşayan bir makine olarak gören Leibniz’in felsefesinden yola çıkarak ilerleyen zamanlarda olması beklenen İNSAN 2.0 yani yarı robot yarı insan formatın kısaca cyborgların zamanla makinenin ruh kazanması teorisini gerçekleştirip ölümsüzlüğün kapısını aralayabileceği olasılığı zihnimde yanıp sönse de yine de bazı parçalar eksik kalıyor. Neden mi? Evet, her şeyin ölçüsü insan demiştik yazımıza başlarken ve şimdi o ölçüyü teknolojinin sihri ile akıl almaz bir halde geliştiriyorlar.

Evrenin Kaderiyle İnsanın Kaderi Aynı mı?

Evrenin Kaderi ile İnsanın Kaderi Aynı mı?

Üretim biliminin geldiği ve geleceği son nokta ne olursa olsun, ölümsüzlüğün gölgesinde sonlu varlıklar olarak geçip gidiyoruz. Entropi ile bağlantımız olabilir mi, dediğimde belki de cevabı tahmin etmişsinizdir, doğrudan bir bağlantımız olmasa da aramızdaki ilişkiyi şöyle ifade edebiliriz: Canlılık, organizmaların sürekli olarak enerji alışverişi yaparak düşük entropi durumlarını korumalarına bağlıdır. Organizmalar, enerji alarak yapılarını düzenli tutarlar ve entropi artışını önlerler. Ancak, yaşam sürecinin bir parçası olarak, organizmaların ölümü ile entropi artar ve düzenli yapılar dağılır. Bu nedenle, entropi ve canlılık arasında ters bir ilişki vardır. Canlı organizmaların düşük entropi durumlarını korumaları için sürekli olarak enerjiye ihtiyaçları vardır. Bu nedenle, canlı organizmaların entropisini kontrol etmek ve düzenli durumlarını korumak için enerji kullanımı esastır. Fakat bu düzen içinde canlı organizmaların düzenli yapıları sonsuza dek korunması mümkün değildir. Bu durum, entropi yasasının bir sonucudur. Entropi yasası, bir sistemin enerjisinin sabit kalmasına rağmen düzensizliğinin artması gerektiğini ifade eder. Yani, herhangi bir sistemin entropisi zamanla artar ve bu da düzensizliğe yol açar. Canlı organizmalarda enerji tüketerek düzenli yapılarını korurlar. Ancak, bu enerji tüketimi sürdürülemez ve zamanla organizmaların düzenli yapıları bozulur. Bu yüzden, canlı organizmaların ölümleri kaçınılmazdır. Bu nedenle her şeyin ölçüsü olan insanın kaderi, evrenin mutlak kaderi ile aynıdır.

SİBEL GİDİCİ

 

Eseri Beğendiniz mi?

13 Beğeni
Upvote Downvote

4 Yorum

Yorum Gönder
  1. Sitenizi yeni keşfettim güzel yazılar var. Bu yazıda güzel olmuş. Yazı içinse şunu söyleyebilirim her nefis ölümü tadacaktır bu yazıda bilimsel kanıtı

  2. Çok güzel olmuş elinize sağlık gelecekte muhakkak iyi bir yazar olacaksınız bilimsel açıdan müthiş bir yazı olmuş her canlı bir gün ölümü tadacaktır zaten. sizin müthiş yazınız da bilimsel olarak anlatmış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Özgürce Kükreyiş

Edebi Alem Dergisi 1. Sayı