in ,

Kitap Kokusu

Kitap Kokusu

Kitap Kokusu

Sabahın ilk ışıkları tül perdemin arasından odamın içine dolmuştu, güneş tan yerini kızıla boyamıştı. Kuşlar yeni yeni beliriyor, birbirinden harika melodiler armağan ediyorlardı gökyüzüne. Verimli geçen gecenin ardından sabah erken saatlerde gözümü açmak beni dinç hissettirmişti. Yatağımın yanında duran komodinden saate baktım, ardından yatağımdan doğruldum. Ayağımdaki son bir güç ile üstümdeki yorganı açtım. Elim perdemi araladı, desteler halinde odama doldular; hafif bir biçimde penceremi araladığımda burnuma gelen temiz havaya karışmış leylak kokularını derin derin çektim içime.

Ahşap masamın üstünde duran bilgisayarıma baktım, dün gece yatmadan önce yazdığım satırlara göz gezdirdim. Gerçek bir harika polisiye roman geliyordu, satırlarında gizem ve tarih yatan bir polisiye… Bir koşu lavaboya gittim, elimi yüzümü yıkadım kendime acı bir filtre kahve yaptım. Sabah sabah bana iyi gelen tek şey kahve idi. Dün gece çok oturmaktan miras kalan sırtımın ağrısı devam ediyordu. Yazmadan önce daima gün ışığı koşumu yapıp gelirdim. Hazırladığım koyu kahvemi termosuma aktarırken burnuma enfes bir biçimde çalındı. Rahat kıyafetlerimi giydim ve sitemizin arkasında ağaçlarla çevrili uzun adeta bir tablo gibi koşu yolunda yürümek için çıktım evden. Mart ayının derinliklerinden gelen kedilerin aşk sesleri kulağı besliyordu, mavi gökyüzünü süsleyen bulutlar açılıyor gökyüzünü süsleyen parlak güneş yerini alıyordu. Ağaçların arasına attım bir çırpıda kendimi; bir taraftan tempolu adımlarla yürüyor, kahvemi büyük yudumlarla içiyordum; bir yandan da romanım için derin düşüncelere dalıyordum. Günlük rutinimi yerine getiriyordum, her sabah Allah’a şükrediyordum bana bu yeteneği bahşettiği için, her gün dua ediyordum. Yazarlık çok güzel bir duyguydu, dünyadan bedenleri ile ayrılmış insanları düşünceleri ile yaşatan enfesi bir duyguydu yazmak. Klavye başında samimi olmak, tebessüm etmek insanlığa açılan bir kapıydı adeta… Ayağımın altına takılan kurumuş yaprak sesleri beni cezbediyordu adeta; bunları düşünürken kahvemdeki son yudumu da aldım. Kahve bedenimde çarpıntı yapmıştı, biraz adımlarımı yavaşlattım, yavaş yürümeye başladım; bu yol üzerinde erken saatlerde tek olduğumu biliyordum. Eğer bu hızlı sesler bedenimden gelmiyor ise arkamdan biri geliyordu. Hem de hızlı adımlarla bana yetişircesine… Arkamı döndüğümde üstüne rahat giysilerini takmış, yürüyen yaşlı bir adamdı. Daha önce burada görmediğim bir adamdı; saçları tamamen beyazlamıştı, kalın çerçeveli gözlük takıyordu. Yaşlılıktan buruşmuş yüzüne ahenk veren tatlı bir tebessümü vardı. Elmacık kemiklerden çenesine giden yol gittikçe inceliyor ortada.

“Merhaba delikanlı, biraz yavaş yürü yoksa bu tosbağa sana yetişemeyecek…” diyerek gülümsedi. Bende onun gözlerine bakarak güldüm ve durdum onu bekledim. Yanıma geldiğinde, ciğerlerine derin derin nefesler çekti. Yaşlılık hırıltıları kulağıma geliyordu. Daha fazla konuşmaya mecali yokmuşçasına;

“Gel, oturalım delikanlı şöyle.” gözlerinin içindeki o ışığı gördüm, birlikte banka oturduk. Acelesi varmışçasına;

“Yazıların beni derinden etkiledi evlat.” biraz mutlu olmuştu çünkü bir yazarı sevindiren tek durum kitapların beğenilmesiydi.

“Teşekkürler efendim, kitaplarımı beğendiyseniz ne mutlu bana…” kafasını bana çevirdi, kırışıklarına dolan güneşi izledim bir süre.

“Kitabını okumadım ki evlat…” aklımdan bu adam sıyırmış diye geçirdim. Ama bana söz bırakmadan devam etti.

“Aklından geçenleri okudum evlat. Şimdi nasıl olacak bu iş kitap okumadan sana bayıldım diyor birisi gayet normal bana biri böyle dese aynı tepkiyi veririm hatta deli derim. Ama ben seni biliyorum evlat, edebiyat iki kapak arasına sıkışmış etiketli bir kapak değildir. Edebiyat, düşündüğünde özgür olabiliyorsan, kalbinden geçenleri saf inancınla yazabiliyorsan edebiyattır. Ve sen en iyi şekilde yazıyorsun evlat, kalemine sağlık bende çok yazdım. Geçmişe tutulan bir ayna geleceğe tutulan bir ışıktım bugün geldiğim nokta bir zirveymiş aslında yazar bey.” Yaşlı beyefendi de çok kitap yazdığını dile getiriyordu. Bana pek fazla söz biçmeden yanımdan doğruldu, gözlerimin içine bakarak tebessüm etti, kurumuş dudaklarının arasından dişlerini gördüm. Bende aynı şekilde ona tebessüm ettim.

“Efendim, adınızı bahşetmek ister misiniz? Sizi tanımak isterim.” yüzünde beliren mimikleri hiç bozmadan;

“Yaşar KEMAL” döküldü gözümle hipnoz olduğum dudaklarımdan. Arkasını döndü:

“Yaşar Kemal gibi düşünmeyi ihmal etmeyin. Yazmaktan asla vazgeçme.” adımları ile ağaçların ilerisinde yolun öbür ucunda gözden kayboldu. Kulağıma derin çınlamalar geliyordu, bilgisayarımın çalışma sesiydi bu, roman satırlarının arasında uyuyup kalmıştım. Kitaplığımdan gelen derin kokular ile öylece düşündüm Yaşar Kemal’i…

28.02.2021

Musa ÜNAL

Eserde kullanılan fotoğraf

Kitap Kokusu

Fotoğraf: Erva Esma Güler 
YouTube kanalımıza abone olabilirsiniz: Edebi Alem

Eseri Beğendiniz mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hak Yol İslam Yazacağız

Gençlik Nereye Gidiyor