in

Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Hikayesi

Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Hikayesi

AŞIK VEYSEL – UZUN İNCE BİR YOLDAYIM

Uzun ince bir yoldayım Gidiyorum gündüz gece Bilmiyorum ne haldeyim Gidiyorum gündüz gece Dünyaya geldiğim anda Yürüdüm aynı zamanda İki kapılı bir handa Gidiyorum gündüz gece Uykuda dahi yürüyom Kalmaya sebep arıyom Gidenleri hep görüyom Gidiyorum gündüz gece Kırk dokuz yıl bu yollarda Ovada dağda çöllerde Düşmüşem gurbet ellerde Gidiyorum gündüz gece Düşünülürse derince Irak görünür görünce Yol bir dakka miktarınca Gidiyorum gündüz gece şaşar Veysel hep bu hale Gah ağlaya gahi güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece ~Aşık Veysel Yöre: Şarkışla

Uzun İnce Bir  Yoldayım Türküsünün Hikayesi

 

“Uzun, ince bir yoldayım

Gidiyorum gündüz gece…”

 

Anlatılan o ki; Aşık Veysel Şatıroğlu’nun da yaşadığı Anadolu’nun bir köyünde, akşam vakitleri Aşık Veysel Şatıroğlu ve eşi uyumak için yatağa girerler. Yatağa girmesine girerler fakat Aşık Veysel’in eşinin gözüne bir türlü uyku girmez. O, Aşık Veysel’in uyumasını bekler. Çünkü terk edecektir kocasını. Kocasının uyumasını bekleyip, sevgilisiyle birlikte köyden kaçmaktır niyeti. Nasıl olduysa böyle bir karar vermiş ve bu kararını uygulayabilmek için eşinin uyumasını bir süre beklemiştir. Bu süre biz okurlar bakımından çok uzun olmasa bile, Aşık Veysel’in eşi için bitmek bilmeyen bir zaman olsa gerek. Kolay değil içinde geçmişin kaygıları ve geleceğin endişelerini barındırıp, zamanın su gibi akıp geçmesini beklemek.  

Uzun İnce Bir Yoldayım Türküsünün Hikayesi

Ama zaman bu öyle ya da böyle bir şekilde akıp gidiyor. Kimisi için on dakika kimisi için bir saatin tezahürü oluyor. Bu tezahür bir şekilde gerçeklikle örtüşmüş ve Aşık Veysel uyumuştur. Kocasının uyumasından belli bir süre sonra pencereye çarpan bir taşın sesiyle mesajı almıştır kadın. Ayakkabılarını giyecek ve eşi olan Aşık Veysel’e hiçbir şey duyurmadan onu terk edecektir. 

 

Bu niyetle önceden hazırladığı eşyalarını da yanına alıp, ayakkabılarını giyerek bahçede bekleyen sevgilisinin yanına gider. Yanına gitmesiyle birlikte sevgilisiyle beraber koşarak o bahçeden, o evden, o hayattan uzaklaşırlar. Pek kolay olmasa gerek! 

Koşarak uzaklaşmasına uzaklaşırlar fakat koşarken kadının ayağını sürekli olarak bir şey rahatsız eder. Bir süre daha durmaksızın koşarlar ve en nihayetinde bu çekilmez bir hal almaya başlar. Kadın, sevgilisine dönüp: “Evden bu yana ayakkabımın içinde bir şey var. Beni rahatsız edip durur. Bir bakayım.” der.  

Kadın ayakkabısını çıkartır ve yol boyunca onu rahatsız eden şey yalnızca vicdanıyla hesaplaşması değil aynı zamanda ayakkabının içerisinde yer alan bir tomar paradır. Aşık Veysel, eşinin gideceğini sezmiş ve eşi kendisini terk etmeden evvel eşinin ayakkabısının içerisine bir tomar para bırakmıştır. 

 

Aşık Veysel “Bu kadın bunca yıl benim kahrımı çekti. Çorbasını içtim, çamaşırımı yıkadı, ütüledi. Emeği var üzerimde. Namerde asla muhtaç olmasın…” demiştir.

 

İnce ruhlu, duygusal bir adamdı Aşık Veysel. Eşiyle yaşadığı onca güzel yılları, bir anda silip atacak değildi elbette. Örnek alınası karakterini bizlere göstermiş ve töre olaylarının da çok yoğun bir şekilde yaşandığı o dönemlerde, çok doğru bir karar vermiştir Aşık Veysel. Hatta, belki de insan haklarına ilişkin en önemli öğretilerden birini paylaşmıştır bile diyebiliriz. Ruhu şad olsun!

 

Mükremin Aslan

 

Eseri Beğendiniz mi?

60 Beğeni
Upvote Downvote

4 Yorum

Yorum Gönder

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bugünün Ormanı

Özgürce Kükreyiş