in ,

Zurna Dürüm-2

Bu eseri okumadan önce, bu hikayenin ilk bölümü olan “Zurna Dürüm”ü okumanızı tavsiye ederiz.

Zurna Dürüm-2.Bölüm

 Sabah olmuştu. Tüm ülke bu sansasyonel olay ile çalkalanmıştı. Yaşananlar sadece yurt içinde değil aynı zamanda yurt dışında da tepkilere yol açmıştı! Ülkeler yeni stratejilerini belirlemek için birbirleri ile sıcak temasa geçmişti. Politik iletişimler pik yapmış, telefonlar susmuyordu hatta telefon görüşmeleri yetmiyordu. Ülke liderleri acil toplantılar düzenlemek üzere toplu biçimde sansasyonun ana merkezine akın ediyordu. Öyle ki sadece çok önemli anlarda toplanılan ^Şedid buluşması^ gerçekleşiyordu. Şedid buluşması basit birer müzakere buluşması değildir. Tüm dünyayı ilgilendiren acil bir koddur. II.Dünya savaşından sonra kararlaştırılmıştır yapılması; bir daha bu kadar büyük bir savaş yaşanmasın diye. Ayrıca dünya dışı varlıklardan kaçınmak için yahut dünyanın tamamını ilgilendiren olaylar ve durumlar karşısında gerçekleşiyordu. Ancak bu zamana kadar sadece iki kere yapılmıştı. Birisi soğuk savaş dönemi diğeri 2008 ekonomik krizi. Olayın ne kadar ciddiyet arz ettiği şimdi anlaşılmıştır umarım. 

Zurna Dürüm-2

   Tüm bu olaylar ardı ardına yaşanırken adam, babasının evine gitti. Ön kapıdan girmenin riskli olacağını düşündü. Yakalanma riski vardı. Tabii aslında olayın ciddiyetinde de pek değildi. Yani neden polisten kaçıyordu ki? Bir zurna için polis onu neden tutuklayacakmış, insanlar yine abartmıştı galiba… İşi gücü yok muydu polisin de bir zavallının peşinde dolanacaktı? Bu sorular adamın kafasını kurcalarken evin arka kapısına vardı. Binaya arka bahçenin kapısından ve binanın arka kapısından geçerek girdi. Polisler olsaydı arka kapıyı tutardı, diye düşündü ne de olsa polisler bunu düşünebilirdi.

   Üç katlı ve altı daireli olan binanın üçüncü katında ikamet ediyordu ailesi. Gergin olduğu için bir kardeşi var mıydı onu bile unuttu. Unuttuğu için artık öyle biri yoktu ne de olsa unutulduğunda ölmez miydi insan! Konuşacak yanında kimsesi olmadığı için bolca düşünüyordu adam(!) Zaten hep ağzımızın bir lanet olduğunu düşünürdü, düşünmemize engel olan… Ah şu insanoğlu dedi, ağzını kapatmayı bir öğrense…

Fiziken dakikalar, zihnen saatler süren yukarı çıkma işleminden sonra kapıyı iki kere tıklattı. Kapıyı annesi açtı. Kapıyı açan annesi karşısında oğlunu görünce, utancını ve sinirini ve belki de hüznünü saklayamadı. Oğlunun yüzüne dahi bakmadan hızlı adımlarla salona kaçtı. Adam bu harekete şaşırsa da duraksamadan içeri hasta babasının odasına girdi. Girdiğinde babası televizyona bakıyordu. Babası, oğlunun odaya girdiğini fark edince “lan it, ne yüzle buraya geliyorsun!?” dedi ancak ardından bir öksürük başladı. Zaten ne zaman höykelense (öfkelenmek) kuru bir öksürük tutar. Vücudu bunu alışkanlık haline getirmişti yıllar boyu. Halbuki öksürmesini gerektirecek bir durum yoktu ortada. İnsan bir kere alışmayagörsün bir daha vazgeçmiyor. 

  Babasının öksürüğü tutmuş boyuna öksürürken adamın gözü televizyona ilişti. Haberleri izlemeye başladı. Dikkat çekici haberler vardı bugün. Her zaman dikkat çeken şehit haberi! Tabii yine sadece birkaç dakikalık hüzün yaratmış gibi olsa da, kimse birkaç dakika üzerine düşünmek dışında bir şey yapmadı! Vicdanları taş olmuştu insanların yumuşatmak ise kimsenin umurunda değildi! Sonra bir haber daha geçti ekrandan… Kuyumcu soygunuydu. Normal bir olaydı. Çok normal. Bir haber daha… kadın cinayeti. Hiç kimse dönüp bakmadı!  Bu sırada babasının öksürüğü geçmiş ancak sürahiyi kucaklayıp bardak bardak su içmekle meşguldü. Bu esnada adam kafasını geri çevirecekti ki son bir haber daha ekrana geldi. Haberde fotoğrafı vardı. Spiker ismini söyledi. Ardından VTR girdi. Herkes onu konuşuyordu. Haber kanalını değiştirdi. Başka bir haber kanalın da “ekonomik kriz kapıda” başlıklı haber vardı ancak adamın vesikalık fotoğrafı ise yine ekrandaydı. Ne alaka diye düşündü. 

          Bazı başkanların açıklamaları şu şekildedir;

  Fransa Başkanı: Şüphesiz bu ülke de zurna dürüm bitiremeyenler var! Biz Fransa olarak bu ülke ile ticareti durdurma kararı aldığımızı bildiriyoruz!

  Yunanistan Başkanı: zurnakis dürümüs bizimdir ancak utanç onlarındır. 

Birçok ülkede bu minvalde açıklamalar yahut bildirgeler yayınladı. Açıklamalar bu şekildeyken dolarda almış başını gidiyordu. Zaten niyetliydi!

  Babası oğluna öfkeyle çıkışarak “senin yüzünden, şu olaylar yüzünden akrabalar telefonlarımızı açmaz oldu. Whatsapp durumlarını bize engellemişler, göremez olduk. Facebook’da arkadaşlıktan çıkardılar!” dedi ve ağlamaya başladı. Bu sözler karşısında yorgun adam “baba” dedi ama sözü yarıda kesilmişti. 

-Hayır! Sakın konuşma. Sen benim oğlum değilsin. Mirastan da men ediyorum seni. Çık git gözümün önünden. Yıkıl. Gözüm görmesin seni! 

  Bu ağır sözler birer un çuvalı olmuş adamın tepesine yağıyordu. Her kelime de bir çuval un daha sırtına biniyordu. Yapma diyecek gücü bile yoktu. Halihazırda yorgun olan adam bu sözleri sırtlayacak gücü kendinde bulamadı. Sırtlayacak gücü olsaydı iki kelam da o ederdi ama nafile. Yıkıldı… 

  Babasının sözleri ardında kocaman bir nokta vardı. Kare olanlardandı. Eğilmez, bükülmez, yırtılmaz, taşınmaz, dönmez… yalnız bakılır. Genç adam artık genç adamda denmezdi ya, olsun. Annesiyle kapıya giden koridorda karşılaştı. Bari anneme laf anlatayım dedi adam. Düşünce bir anda parlamıştı kafasında. Ama… ani olan her şey de olduğu gibi o da çabuk söndü. Söndürüldü. Annesi çocuğunu beklemeden kendini yerden yere vurarak “git buradan, yüz karası.” diye bağırdı. Adamın gönlü kırılmıştı ama belli etmedi. Çekti kapıyı çıktı.

  Merdivenden inerken komşuları kapılarının önündeydi. Genelde anneler ve çocukları kapı önündeydi. Babaların ekmek peşinde durmaksızın çalıştığı saatlerdi çünkü. Komşuları ne pek naif sözler söylüyor ne de naif tavırlar sergiliyordu. Analarının tavırlarından kaynaklı karşılarında korkulacak bir şey olduğunu düşünen küçük çocuklar, analarının dizlerinin arkasına saklanmış biçimde adama doğru bakıyordu. Bazı anneler ki altı daire olduğu ve birinde adamın anne babasının yaşadığı düşünülürse, bu bazı anneler çok fazla değil. Çocuklarının gözlerini dahi kapatmaya çalışıyordu. 

  Adam o kadar üzgündü ki arka kapıdan değil ön kapıdan çıktı. Daha doğrusu hangi kapıdan çıktığını gözüne parlayan araba farından anladı. Karşısında polis arabaları duruyordu. Kaçmaya tenezzül bile etmedi. Kaçmıştı da ne olmuştu! Zaten bu sefer kaçamazdı. Yanına bir polis memuru yaklaştı. Yaklaşan memur saçları kısa, kendi kısa biriydi. Memur bir metre yakınına kadar geldi. Seni dedi, kasten zurna dürüm bitirememe suçundan tutukluyorum. Ellerini kelepçeledi. Mahkemeye kadar susma hakkı olduğunu vesaire belirtti. Karakola götürülmek üzere polis arabasına bindirildi. Bindiği arabada ki genç ve kıvırcık saçlı ve köse olduğu belli olan polis memuru zurna dürüm yiyordu. Diğer memurlarda “işte böyle bitirilir. Adam mısın lan sen!” diye kelepçeli sanık ile dalga geçiyorlardı.

Hamza Gök

Eserde kullanılan görseller Hamza Gök tarafından eklenmiştir.

Eseri Beğendiniz mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Çağın İnsanı

Gece Sağanağı