in ,

Hocalıya Yağan Kırmızı Kar

Hocalıya Yağan Kırmızı Kar

İnsan avına çıkan zalim avcıların el işleri! Dünya karın kırmızı yağdığını gördü mü? Yok! Ama gördü. Kan renkli kar ancak insan vahşetinden yaranabilirdi.

Bir asker olarak hiç bu kadar çok ceset görmemiştim. İnsan cesetlerinden ibaret bir “çöllük”. Beyaz ve kırmızının ölüm kokan acı bir görüntüsü.

Tek tek toplayıp taşıdığım soğuk cesetler kollarım üstünde Bakışları ile sanki intikam için yalvarıyordular. Kalbim, tüm vücudum taş olmuştu. Nefes almayı bile unutmuştum.

Bu cesetler arasında ben de “canlı bir ceset” tim. Bütün arkadaşlarım kan ağlıyordu. Gözleri yaşlı halde kan, kesik yüz, kafa, bacaklar görmek ne kadar acı vericiydi. Vücudunu titretecek, Böyle şok edici sahnelere çok seyirci olur muyduk?

 

Hocalıya Yağan Kırmızı Kar

Alnına kurşunların kırışık salan yaşlı bir ihtiyar adam gördüm.

Bir adam gördüm – göğsünden vurmuştular. Bir kadın gördüm – tekrar anne olmasını engellemek için göğsünü kesmiştiler. Bir kız gördüm, keşke görmeseydim…Erkek çocukların gelecek kahramanlıklarına ateş sesleri “gölge” salmıştı. gölgeler vücutlarıyla üst üste düşmüştü.

Aman Tanrım, daha bebekler!… O güzel, gülümseyen, masum yüzler “sonsuza kadar” uykuya dalmıştılar. Bebeği kucağıma aldığımda kalbime bir dilek geldi: “Seni bu hale getirenin Allah belasını versin! Kendi kendime, zayıflığıma ağladım. 

Bölükte iki genç asker vardı. Biri 18 diğeri 20 yaşındaydı. Geri kalanımız “yaşlıydık”. 18 yaşındaki Rizvan oturmuş hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Elimi omzuna koydum

– Oğlum ağlayarak kendini zayıf gösterme. Gücünü toparla. Bugünün acısına katlanmak zorundayız. Sengerlerde geri çekilmeyerek darbeyi püskürtmeliyiz. O zaman silaha sarılmalı ve darbeyi şakaklarına sıkmalıyız. Anlıyor musun ?! Sil gözyaşlarını oklum, erkek adam ağlamayacak!

– Sayın komutan, söz veriyorum, ruhum bedenimden ayrılana kadar silahım elimden düşmeyecek!

Arkasınca bakıyordum. Başını dik tutmuştu. Gözyaşlarını saklamak istemiyordu. Sanki onu ağladığı için azarlamamışım gibiydi.

İlahi, bu zulmü nasıl götürürsün? Yarattığın İnsanoğlu senin yarattığın toprak , dünya için savaşıyorlar!

Hocalıya Yağan Kırmızı Kar

 

Einstein’ın “Üçüncü Dünya Savaşı’nın nasıl olacağını bilmiyorum ama IV. Dünya Savaşı taşla olacak” dediğini hatırlıyorum. Tanrım, bize kendin yardım et. Bu dünyanın işini anlamıyorum. Her yerde savaş ve katliam oluyor ve failleri Büyük Ülkeler; avantajları ise yaptıkları silahların satışıdır. Hedefler – İnsan kanı dökmek. Neden?

Başka bir askeri görseniz, Bagirov Süleyman. Küfürlerini duymasanız daha iyi.

Ona doğru yürüdüm.

– Ne yapıyorsun asker! Sen de vahşi misin?

– Hayır! Henüz deli değilim!

– Neden yüzüne kanlı kırmızı bir karı sürüyorsun?

– Uyanım, Komutanım! Hep kanımızın pıhtılaştığını hissediyorum. Akan kanımız yeter! Yeterince kan gördük! Kendimiz tarafından akrabalarımızın kanını tapdalamayalım.

Dört saattir buradayız ne acı bir manzara. Bir helikopter ceset taşıdık. Yine de…

Hepimiz savaşmak isterdik. Zaferimize inanırdık. Dünya bu vahşete tekrar göz yumacaktı mı? Yaşıyoruz, görüyoruz.

Ama ne yapalım onlar kadar vahşi ve kana susamış değiliz. Çünkü biz İNSANIZ!

 

Ali Aliyev

Ali Aliyev’in kaleme aldığı “Zengin Dilenci” adlı eseri okudunuz mu?

YouTube: Edebi Alem

Eseri Beğendiniz mi?

14 Beğeni
Upvote Downvote

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Renkleri Ne Kadar İyi Tanıyorsun?

Hangisinin Yazılışı Doğrudur? – 4