in ,

Fecr-i Ati Edebiyatı

Fecr-i Ati Edebiyatı 

Fecr-i Ati Edebiyatı II.Meşrutiyet’ten önceki hissedilen kısıtlayıcı, baskıcı ortam II.Meşrutiyet’in ilanından sonra yerini rahat, özgür, canlı bir ortama bırakmıştır.
Bu değişim edebiyat dünyasında da kendini göstermiştir.
24 Temmuz 1908… Bu yıllarda bazı genç yazarlar bir araya gelip 1909 yılında Fecr-i Ati adında bir edebiyat topluluğu kurmuşlardır.
Amaçları, ilkeleri Servet-i Fünun topluluğuna benzeyen ancak daha ileri bir edebiyat topluluğu ortaya çıkarmaktı.
Bu grup Servet-i Fünun Dergisini eserlerini yazacak, eserlerini paylaşacak bir araç olarak görmüşlerdir.
Edebiyat dünyasında yapmak istediklerini bir bildiri ile açıklamışlardır.


Bildiride genel olarak prensipleri, hususları, kuralları değil genç yazarlarla birlikte yürüyeceklerini, topluca yazacaklarını açıklamışlardır.
Çok etkili olmamasıyla birlikte daha sonradan ortaya çıkardıkları amaç, prensipleri kısaca şu ifade ile özetlenebilir:
”Sanat, şahsi ve muhteremdir.”
Grubun üyeleri oldukça genç, kültür bakımından zayıflardı.
Edebiyat dünyasında da önemli bir değişime imza atacak ilkeleri de yoktu.
Bu nedenlerle Milli Edebiyat topluluğu üyelerince çok kolay bertaraf edilmişler, Balkan Savaşı içinde dağılmışlardır.
Bu yazarlar genellikle kendilerinden öncekileri eleştiren eserler ortaya koymuşlardır.
Kısaca bu gruptan geriye önemli bir yol, bir fikir değil önemli bir kaç isim kalmıştır.

  • Fecr-i Ati Edebiyatı Topluluğunun yazarları şunlardır:
    Ahmet Haşim
    Celal Sahir Erozan
    Emin Bülent Serdaroğlu
    Mehmet Fuat Köprülü
    Tahsin Nihat
    Faik Ali Ozansoy
    Refik Halit Karay
    Yakup Kadri Karaosmanoğlu
    Hamdullah Suphi Tanrıöver
    Fazıl Ahmet Aykaç
    Müfit Ratip
    Şahabettin Süleyman
  • Fecr-i Ati Bildirisine imza atan sanatçılar:
    Ahmet Haşim
    Ahmet Samim
    Emin Bülent Serdaroğlu
    Emin Lami
    Tahsin Nahit
    Celal Sahir Erozan
    Doktor Cemil Süleyman
    Hamdullah Suphi Tanrıöver
    Refik Halit Karay
    Şahabettin Süleyman
    Abdülhak Hayri
    İzzet Melih Devrim
    Ali Canip Yöntem
    Ali Süha Delibaşı
    Faik Ali Ozansoy
    Fazıl Ahmet Aykaç
    Mehmet Behçet Yazar
    Mehmet Rüştü
    Mehmet Fuat Köprülü
    Müfit Ratip
    Yakup Kadri Karaosmanoğlu
    İbrahim Alaattin

Fecr-i Ati Edebiyatı Genel Özellikleri

Fecr-i Ati Encümen-i Edebisi Beyannamesi 24 Şubat 1910 yılında yayınlanmıştır.
Fecr-i Ati edebiyatı II.Meşrutiyet’in ilanından sonra bir bildiri ile başlamıştır.
Edebiyatımızda ilk edebi bildiriyi yayımlayan topluluktur.
Edebiyatımızda ilk edebi topluluktur.
”Sanat şahsi ve muhteremdir.” anlayışına sahiptir.
Edebiyatı ciddi bir iş olarak görmüşlerdir ve bunu halka anlatmayı amaçlamışlardır.
Türk edebiyatını Batı edebiyatına yaklaştırmayı amaçlamışlardır.
Servet-i Fünun edebiyatı tepki olarak ortaya çıkmasına rağmen özellikle şiir alanında bu edebiyata oldukça benzemişlerdir.
Tabiat tasvirleri gerçekten uzak kalmıştır.
Dil bakımından da Servet-i Fünun’un devamı niteliğindedir.
Günlük dilden uzak kapalı bir şiir dili oluşturmuşlardır.
Aruz ölçüsü kullanılmıştır.
Serbest müstezat türünü geliştirmişlerdir.
Tiyatro ile yakından ilgilenmişlerdir.
Özellikle şiir alanında Sembolizm etkisi görülmektedir.
Maupassant tarzı hikayeyi benimsemişlerdir.
Tiyatroda Henrich İbsen örnek alınmıştır.
Edebiyat-ı Cedide ile Milli Edebiyat arasında köprü görevi görmektedir.

Fecr-i Ati Şiiri

Kendilerinden önce gelen tüm nazım şekillerini kullanmışlardır.
Sıklıkla serbest müstezat ve soneyi tercih etmişlerdir.
Müstezatı ”serbest müstezat” haline getirerek adına ”nazm-ı serbest” demişlerdir.
Bu terim vezin ve kafiye kabullerini tamamen yok saymak, nazmı değil her bir mısrada aruzun bir kalıbı ile yazılabilen şiir demek oluyordu.
Türü birbirinden bütünüyle farklı, her anı ve olayı dile getirmek için kendilerine en yakın gördükleri bu türü tercih etmişlerdir.
Duygulanma anlarını tasvir etmeye çokça başvurmuşlardır. Anlar kısadır. Çok sürmez. Bu nedenle şiirleri hacim yönüyle kısadır.
Şiirlerinde beşeri aşkı anlatmışlardır.
İşlenen bir diğer tema ise tabiattır.
Millet, Tanrı, vatan aşkı değil ferdi aşk tercih edilmiştir. Çünkü onlara göre edebiyat gibi aşk da ferdidir.
Elbette farklı konularda yazılan şiirler de olmuştur.
İlham perileri genellikle soluk yüzlü, hasta, leyli kadınlardır.
Şiirde varlıkların neredeyse hepsi aşk unsurudur. Çünkü onlara göre her şey asıl varlığından sıyrılıp insan hüviyetine bürünür.
Tabiat varlıklarına kendi ruhsal durumlarını izafe etmede ustadırlar.

Örneğin:
”Yüzün sarardı kamer, saçlarında pür-esrar,
Acıklı, na-mütehani yabancı hisler var…
Nasıl da lerze-i ruhunda bir elem titrer
Sen ey ipekli çocuk, ey zavallı hasta kamer…”

(M.Behçet, Kamer)

Şiirinde şair kendi ruhunu ”kamer”e izafe etmiştir.

Bu topluluğun şiirinde mevsim, zaman önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle kış ve sonbahar…
Kış mevsimi kardan dolayı doğanın değiştirilmesi anlamına gelmektedir.
Sonbahar hüzün ve romantizmin ilham kaynağı olmaktadır.
Bazen bir vaktin adı çok kez tekrarlanarak onun insan ruhunda yapacağı çağrışımlar, etkiler, ilhamlar verilmeye çalışılmaktadır.
Ahmet Haşim’in şiirlerinin bir çoğu başlıklarıyla bile aynı ilhamı vermektedir. Akşam, Gece, Gece Yarısı, Seher gibi Haşim’in bazı şiirlerindeki bu zaman isimleri farklı yorumlara elverişlidir.
Haşim’in şiirlerindeki bu zamanlar aydınlık- yarı karanlık atmosferin bir unsuru olarak yer almaktadır.

Örneğin:
”Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilan
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden Sefer eyler

Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam!”

(Ahmet Haşim, Bir Günün Sonunda)

Çoğunlukla yarı aydınlık- yarı karanlık vakitleri tercih eden Ahmet Haşim, akşam ile şafak arasındaki bir atmosferi hasta kamerle, elmas yıldızlarla süsler; böylece aydınlıkta olmayan manzaranın kalan kısmını okuyucunun yorumuna bırakarak, ondan alacağı yardımla şiirlerin zengin anlam kazanacağına inanır. Bu duruma örnek hiç şüphesiz Ahmet Haşim’in şahsi damgasını taşıyan ilk şiirleri olan ”Şii’r-i Kamer” serisidir.
Tabiatın en küçük teferruatına varıncaya kadar şiire girmesi Recaizade Mahmut Ekrem ile başlamıştır. ”Sanat şahsi ve muhteremdir.” görüşünü kabul en sanatçı daima ferdi konuları işler.

Dil ve Üslup Bakımından Fecr-i Ati Şiiri

En göze çarpan özelliği kelime kadrosunda seçici olmalarıdır. Bu kelime kadrosu, ahenktardır. Ayrıca nezaket, zerafet ifade eden yumuşak, zarif kelimelerdir.

Örneğin:
Mesa(akşam), nücum(yıldız), elmas, çiçek, şeb(gece), mehtap, rüya gibi kelimeler.

Özellikle ”kamer” muhayyilelerini daima harekete getiren ”alçak gönüllü fakat hasta bir ilham perisidir.”
Bu kelimelerin ortak tarafı sıfat olmaları, sıfat gibi kullanılmalarıdır.
Bu dönem edebiyatına göre her şey apaçık söylenmemelidir. Yarı kapalı bir atmosfer bulunmalıdır.
Şiiri kapalı olarak söylemek, dilin fiziki dünya ile bağını koparması demektir.
Dil ile gerçek dünya arasında bağ koparılmaktadır.

Örneğin:
”bahar-ı muaattar-ı hülya” diyen şair önce maddi varlığı olmayan ”hülya” kavramını, bir varlık gibi düşünmüş sonra da ona koku izafe ederek !!bahar”ın sıfatı yapmıştır. Burada şairin (Mehmet Fuat Köprülü) tam olarak neyi kast ettiğini gerçek dünyada gösteremeyiz.
Fecr-i Ati şairi, şiiri öncelikle kelimelerle yapılmış bir musiki parçası olarak görmektedir.
Kelimelerin ses ahengine çok değer vermeleri bu musikiyi yakalayabilme çabasının sonucudur.

Örneğin:
Cenap Şahabettin kar yağışında bir ”elhan-ı şita” bulur. Fransız sembolisti Paul Verlaine de ”Her şeyden evvel musiki” diyordu.

Renkli tablo ve ahenk tutkusu onları sıfat bolluğuyla bezekli, hareketsiz ancak birkaç mısrada bir fiili bulunan, fiil soylu kelimelerin fiilimsi şeklinde kullanıldığı bir cümle yapısına götürmüştür.
Ahmet Haşim’in ”Geldin” şiiri bunun güzel örnekleri arasındadır.

”Birgün
Akşamın ölgün
Duran o namütenahi ziya denizlerine
Gark olan eşcar
Gark olan ovalar,
Oluyorken sükut-ı hüzne makar
Geldin alam-ı kalbi teskine…
Ey şebabın hayal-i cavidi
O melül akşamın havası kadar
Gelişin bir sükun-ı sariydi”

Duygu yoğunluğuna verdikleri önem ”ah!”, ”of!”, ”heyhat” gibi nidaları kullanmalarını gerekli kılmıştır.

Örneğin:
”Ah öyle yakından
Bilmem ne fısıldardı alihem!…
Oh! Öyle bütün buse, bütün buse mesafat
Ey mülhime, heyhat!
Bir şi’r-i hazin-i ebediyyet okuyorduk
Oh! Öyle benim oldu bütün sine-i ruhum
Bir ma’bed-i buse…”

(M.Behçet, Negamat-ı Buse)

Nurcan Konak

Fecr-i Ati Edebiyatı  Fecr-i Ati Edebiyatı  

Eserde kullanılan fotoğraf Ayşen Eren tarafından çekilmiştir.

Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı
Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı
Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı, Fecr-i Ati Edebiyatı

 

Nurcan Konak’ın kaleme aldığı “Sevmek Seni” adlı eseri okudunuz mu?

Eseri Beğendiniz mi?

Bir Yorum

Yorum Gönder
  1. Bilgilendirici paylaşımınız için teşekkür ederim. Emeğinize, kaleminize sağlık. Çalışmalarınız ve başarılarınız daim olsun. Yeni eserleriniz için takipteyiz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Realizm ve Varoluşçuluk Üzerine

Birinci Yeniciler Namıdiğer Garipçiler