in ,

Güzel İnsanlar Ülkesi

İyi insanlar iyi atlara binip gittiler

Güzel İnsanlar Ülkesi

Dünyada ne kadar iyi niyetli güzel kalpli insan varsa hepsinin halden anlamaz yüreği pas tutmuş insanlar yüzünden kaçıp terk edilmiş ya da hiç keşfedilmemiş bir ülkeye sığındıklarını düşünüyorum. Değerlerini yitirmeyen , özüne sadık , yaşadığı çağa ayak uyduramayan münzevi insanlar.. Sığındıkları ülkeye bir tabela bile koymayacak kadar kırgın olduklarını düşünüyorum ; geri dönmeyecek kadar yorgun..

Yaşar Kemal’in dediği gibi ” İyi insanlar iyi atlara binip gittiler” .

Şöyle 50-60 yaşlarında bir amca/teyze bulursanız onunla bir dertleşin derim , eskiden dem vursun size biraz. Eskiden diye başlayıp eskiyen bir dolu özlemli cümleler kuracaktır size eminim.

“Değişen teknoloji birçok şeyi götürdü özümüzden. İyilik , sadakat , güven , vefa…

Eskiden tablet , telefon , bilgisayar yoktu mesela sokakta büyürdü çocuklar. Oyunları ve oyuncakları şimdiki gibi çeşit çeşit değildi. Annesinin el emeği ile ördüğü bebeğiyle oynardı kızlar, erkeklerde bilye yada topaç…

Güzel İnsanlar Ülkesi

Öyle endişe etmezdik çocukların başına bir iş mi geldi diye; çocuklarımızı mahallenin büyükleri sahiplenirdi. Güven vardı işte.. Her oda cayır cayır yanmazdı şimdiki gibi, evin tek bir sıcak odası olurdu : Sobanın olduğu oda. Aç/kapat tuşu olan ısısını ayarlayabildiğin bir şey değildi ki bir sürü zahmet çekilirdi ama akşam oldu mu kaynayan suların taştığı güğümün sesi bir de üstüne kestane keyfi tüm zahmetlere değerdi doğrusu. Hanımlar ellerinde yıkardı bulaşıkları, çamaşırları. Kışın buz gibi havada kaynar suda yıkanan bulaşıklar uyuştururdu ellerini , işleri bitti mi sobaya koşardı hepsi..

Birlik , beraberlik vardı önceden. Akrabalık, komşuluk, dostluk bağları güçlüydü. Sadece bayramlarda ve özel günlerde bir araya gelmezdi akrabalar, dostluklar sahte değildi ve komşuluğun değeri de bilinirdi.

Çat kapı gelirdi misafirlerimiz. Bilmem kaç gün öncesinden haber verilmezdi, tatlısından tuzlusuna envai çeşit yiyecekler yapılmazdı. Allah ne verdiyse yerdik beraber.

Dükkanların, evlerin kapısı açık olurdu.

Ve sevmeler de güzeldi eskiden. Askerden hasret kokulu mektuplar gönderen yiğitlere sorun siz sevdayı , vefayı , hasreti.. Askerlik uzundu gittiler mi epey gelmezlerdi. Öyle ki bir adamın askere gitmeden bir çocuğu olsa geldiğinde yürür, konuşur hale gelirdi.

Zaman değerlidir evlat. Eskiden zamanın kıymetini bilirlerdi. Yatsı namazından sonra uyurduk hemen sabah da ezanla güne başlardık. Ev işleri sabahtan yapılırdı. Sonra da genç kızlara çeyiz hazırlığı yaparlardı.

Cebimize kadar giren, insanları kuklalaştırıp akıllı diye piyasaya sürülen telefonlar yoktu. Şimdi bir tıkla dünyanın diğer ucundaki kişiye ulaşılabiliyor. O zamanlar birine ulaşmak için günlerce aylarca sıra beklerdik.

Şimdi devir de insanlar da çok değişti. Samimiyet, güven, vefa gibi kavramlar unutulmaya yüz tuttu. Bağlarımız zayıfladı, insanlık özellikle de gençlik ziyan olmaya doğru gidiyor. Ve kimse bunun farkında değil. Bu akışa bir son vermemiz lazım, samimiyetle samimi niyetle…”

Böyle güzel şeyler anlatırlar size işte siz de düşündünüz değil mi ne hâle geldik diye..

Değişen dünyaya ayak uyduramayan o güzel insanların kaçıp gittiğini düşünüyorum istemsizce. Kim bilir belki bir gün bende aralarına katılıp giderim buralardan sessizce.

 

Süeda Şeker

 

Eseri Beğendiniz mi?

2 Yorum

Yorum Gönder
  1. Güzel bir yazı olmuş. Ulaşılamayan şey her zaman değerlidir. Şimdi ise her şey elimizin altında olduğu için hiçbir şeyin önemi yok. Dediğiniz gibi eskiden ayda yılda bir mektup gelirdi herkes mektubun başına birikirdi. Şimdi ise bir mesaj gelir okumayı bile unutuyoruz çoğu zaman çünkü başka bir zaman cevap yazmak elimizde. Elimizde olan şeylerse değersizler listesinde. O mektuplar yıllarca saklanırdı ama şimdi silmek istediğinize emin misiniz yazısına tek tıklayıp her şeyi atabiliyoruz.
    Teknoloji düşmanı değilim hayatımızı kesinlikle çok kolaylaştırıyor ama kolay olduğu için de değersizleştiriyor. Böyle mi olmak zorunda gerçekten?

  2. Kesinlikle haklısınız. Bu düzeni kuran da bozacak olan da biz olduğumuza göre iş ilk olarak bizde başlıyor. Biz kendimizi değiştirdikten sonra çevremizdekiler ve hayatımızdaki birçok şey de değişmeye başlayacaktır. Biz çabalamakla yükümlüyüz sonuç mutlak anlamda bizim irademize bağlı değil. Azmimizin her daim güçlü ve canlı olması ümidiyle…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Edebiyat Nedir?

Keşke Karşılaşmasaydık