in ,

Kör Olacak Kadar İyi Görüyorsun

Bilinmeyen dünyanın içindeki yalnızlık hissiydi bu.

Kör Olacak Kadar İyi Görüyorsun

Koca bir derinliğin içinde dibe doğru hızla yuvarlanarak ilerleyen duyguları vardı. Etrafında temas etmek istemediği her şeye çarpa çarpa, azalarak hedefe ilerliyordu. Hedefi susturmaktı. İçinde bir yerlerde haykırma arzusunda olan denizin suskunluk seviyesiydi. Susturulan, bastırılanların eşliğinde derin sessizliğin içine yerleşiyordu adım adım.

Hayatın zorunlu akışının içinde yaşarmış taklidi yapmaya alışmış, kendisinden çoktan taşınmış, başka insanların hayatlarına eşlik ediyordu. İçi boşalmıştı adeta. Deniz sadece beden olarak yaşıyordu.

Bilinmeyen dünyanın içindeki yalnızlık hissiydi bu. Sesler, hisler var ama her şey tanımsız gibiydi. Ruhu acıdıkça kaybolanların derinliğidir bu. Lime lime kendiliğinden eksiliyordu.

Kör Olacak Kadar İyi Görüyorsun

Hayat, ruhunun bahçelerinde temizlik yapıyordu kendince. Güzel olanları, en sevdiklerini, en çok kendi olduğu anlarını süpürüp ruhunun kapısının eşiğine attı. Birikintilerin arasında daha önce hiç tanımadığı iyiliksizler kaldı.

Güven, inanç koca bir çöp yığını olmuştu artık. Kendiyle baş başaydı. Kuşbakışı tanıdığını sandığı, tanımadığı insan ruhlarına teker teker bakıyordu. Darmadağınık akşamlar, aymamış günler yüzünden böyleydi.

Kim kimdir, hangisi insandır, hangisi insan taklidi ve bu insanlar neden hayatı bu kadar kirletiyor, anlamaya çalışıyordu. Ölmüş ruhunun bedenini yaşatmaya çabalaması için sahip olduğu sebepleri vardı. O sebepler için nefes alıyor, bedeni doyuruyor, dolduruyor, boşaltıyordu.

Beden menfaati, makam hayranlığı, cüzdan açlığı, doyumsuzluktan leş gibi kokuyor insan ruhları. Kin, nefret, hırs kumaşlarından dikili kılıflarının içinde, yalandan gülümsemeleri ile örtüyorlar kendilerini. Kendinin insan olduğunu unutan, “İnsanlardan nefret ediyorum.” cümlelerini kuran ne çok kırgın, kızgın ruh tanıyordu.

Zevkle tüketilen temiz duygulardan sadece bahseder olduk. Edebiyat olmasa unutulup gidecekler sanki. Susanlardan başka, acımasızca haykıranlar, vicdanlarını sandıklara gizleyen, kendinden vazgeçmiş ruhların dünyayı kirletmesini izliyordu. Kirleniyordu. Pisliklerini acımasızca üzerine bulaştırıyorlardı.

Üstü başı, yanıp kül olmuş duyguların is kokusuyla kaplandı. İnadına yaşama eşlik etme mecburiyetindeydi. Yalnız gelip yalnız gideceğimiz durakta kendimizden yarattığımız hayat mecburiyetleri yüzündendi bu bekleyişi. Parçalara ayrılarak, başkalaşıyordu. Uzun uzun susuyordu. Dinliyordu ve dinlediklerinden zihnine emirler yağdırıyordu. “Yeniden yok! Kapılmak yok! Dağılmak yok! Dik dur!” Emirleri ile kendini yönlendiriyordu.

Kendiyle oyalanmayı da öğrenmişti. Öğrettiler. İşe güce bulaşıp, “Yalnız değilim, oldukça kalabalığım” taklidi iyi geliyordu ona. Kalabalıkta yalnız seyahat ettiği günlerden birinde çıkarılması zor geçmiş lekelerini temizleyemeyeceğini iyi biliyordu. Bu son seyahat onun başlangıcını oluşturuyordu ve henüz bunu bilmiyordu.

Kör Olacak Kadar İyi Görüyorsun

Gerçekten sevgiyi yaşattıklarını hissettiği insanları izledikçe gözleri yaşarıyordu. Öyle kıskançlıktan değil, hala sevgi var, inadına yaşıyor hayranlığı ile duygulanıyordu. Genç bedenlerin boş muhabbetlerini izleyip imreniyordu.

Öyle sayfa sayfa değil dolaplar dolusu defterlerde saklanan günceleri ile dertleşmesine bakılırsa donup kaldığı geçmişten ileriye bir adım atamıyordu.

Ali Çaputçu

 

Eseri Beğendiniz mi?

11 Beğeni
Upvote Downvote

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sevgili Günlüğüm Ve Ben

Mizahlı Acı