in , , ,

Evrensel İlkelerle Dworkin

Evrensel İlkelerle Dworkin

Hiçliğin Ortasında Büyük Bir İlerleme

Analizi Yapılan Film: Yeşil Karıncaların Düş Gördüğü Yer

Evrensel İlkelerle Dworkinİnsan hayatı, sayısız tecrübelerle doludur. Bu tecrübeler doğrultusunda, hukukun insanların hayatına ne ölçüde etki ettiğini, hukukun insanlar için ne anlam ifade ettiğini tespit etmek kolay olmayacaktır. Bu bağlamda uzmanlık alanları hukuk olan, hukuk uygulayıcılarına büyük bir sorumluluk düşmektedir. Hukuk, hayatın her anında karşımıza çıkan bir kavram olduğundan dolayı da hukuk uygulayıcılarının, aynı zamanda birçok alanda bilgi birikimine sahip olmaları (uzman olmaları) gerekmektedir. Dworkin’de bu sebepten olacak ki hukuku uygulayan hakimleri “Herkül”e benzetmiştir. Çünkü Herkül, insanüstü bir bilgi birikimine ve becerisine sahip olmakla birlikte somut olaylarda da adaleti sağlamaya çalışır.

            Hakimler, somut olaylarda adaleti sağlamaya çalışırken, adaleti neye göre sağlarlar? Adaleti sağladığını düşündüğü şey gerçekten “adalet”midir? Demek istediğim, hukuk kuralları insan hayatının ne kadarını karşılayabilir? Yalnızca hukuk kurallarına tabi olunması ve yalnızca bu kuralların dışına çıkılması halinde insanların cezalandırılması, insanları “obje” haline getirmez mi?  Bu sorularımın cevabını ise Dworkin’in ifadelerinde buldum. Dworkin’in ifadelerini özetleyecek olursak “Hukuk, yalnızca yazılı olan düzenlemelerden ibaret değildir. Birtakım hukuki evrensel ilkelerde hukuk olabilir, bu ilkelere başvurmuş olmamız hukukun dışına çıkmış olduğumuz anlamına gelmez” şeklinde ifade etmiştir.

            Gerek bir mirasçılıkta gerek boşanma davalarında ve diğer hukuki davalarda gerçekleşen hadiselerde tüm duygulardan arındırılarak yalnızca hukuki şablonlar uygulanması da insanların bir “obje” olarak düşünüldüğünü göstermektedir. Oysaki, kuralları uygulayan kişiler de dahil olmak üzere tüm insanlar duygulara sahiptirler. Bunu göz ardı ederek verilecek olan kararlar ne kadar sağlıklı olabilir ki! Bahsini ettiğimiz hukuk uygulamaları, hiç şüphe yok ki insanların hayatında çok büyük etkiler oluşturmaktadır. Hal böyleyken hukuk uygulayıcılarının (insanların), insanlar hakkında verdikleri kararlarda, duygulardan bağımsız karar verdikleri için bir yabancılaşma hareketi gözlemlenmektedir.

            Filmi incelerken ele alacağımız konulardan bahsettiğimize göre, “Yeşil Karıncalın Düş Gördüğü Yer”i inceleyebiliriz.

            Filmin ilk sahnelerinde bir maden firması, yerlilerin topraklarında maden faaliyetlerinde bulunmak için birtakım düzeneklerle kontrollü patlatmalar yapmaktalar. Böylelikle toprağın derinliklerine inebilecek ve değerli madenleri tespit edip, kazım işlemine başlayabileceklerdir. Yerliler bu durum karşısında tepkilerini göstererek, sahip oldukları toprakları savunma mahiyetinde, iş makinelerinin çalışmasına fırsat vermeyecek şekilde, makinelerin önüne geçiyorlar. Burada yerlilerin yaptıkları bu eylem aslında, kutsallarına zarar veren insanlara karşı bir tepki, bağlı bulundukları topraklara gelen saldırılara bir müdafaadır. Bu durumun üzerine maden firmasının müdürü: “Hepimiz Avustralya’nın arazi edinme kanunlarına bağlı kalmalıyız” diye ifade edince bir yerli, aslında hukukun sadece kurallardan oluşmadığını, Dworkin’in de dediği gibi ilkelerinde hukuki bağlamda rol oynayabileceğini ifade ediyor. O ifade ise şöyledir: “Söylesene arazi kanunu dediğin şey nedir? Bizler kırk bin yıldır buradayız. Siz gelmeden önce de biz buradaydık.” Bir tarafta kendi yasal dayanağını Avustralya’nın kanunlarına bağlayan maden firmasının sahibi, diğer tarafta ise binlerce yıldır o topraklarda yaşayan yerliler! Bu durumda toprağın kime ait olması gerektiği sorusuna şablonlaştırılmış hukuk kurallarıyla cevap verilecek olursa bahsini ettiğimiz yabancılaşma hareketi kendini göstermiş olur. Ancak o yerlilerin de kutsalına, değerlerine ve duygularına önem vererek hakkaniyetli bir karar verilecek olursa, tam olarak o zaman “adalet” sağlanmış olacaktır. Birtakım şablonlardan oluşan hukuk kurallarıyla, eğer ki o topraklar yerlilerin elinden alınacak olursa, bu durumda adaleti sağlayan bir hukuk sisteminden, daha doğru bir ifadeyle bir hukuk sisteminden bahsedemeyeceğiz!

            Filmin, ilerleyen sahnelerinde, maden firmasının müdürünün Hristiyan olduğunu öğrenen yerli, yerlilerin topraklarında yapılan çalışmalara istinaden müdüre şu soruyu yöneltiyor: “Bir buldozere atlayıp kilisenizde kazı yapsam, ne yapardınız?” Bu cümleden de anlaşılacağı üzere, filme konu olan yerlilerin toprakları, yerliler için bir kutsal olarak önem arz etmektedir. Dolayısıyla bir kişinin kutsalına verilecek olan zararı hangi hukuk sistemi tazmin edebilir, bunu irdelemek gerekir!

            Ayrıca, yine şehir merkezinde yerlilerin kutsal saydığı bir toprağa market inşa ediliyor ve yerlilerin marketin bir bölümünde oturup bir şeyler düşündükleri gözlemleniyor. Bahsedilen yerde gelecekteki çocuklarını düşlediklerini ifade ediyorlar. Buradan da gözlemleyebileceğimiz üzere, yerliler olarak nitelendirdiğimiz bu insanlar, kutsallarına değer veriyor ve sahip çıkıyorlar. Bizler kendi kutsalımıza ve değerlerimize saldırı olduğunda, birtakım kanun yollarına başvuruyorken, yerlilerin kutsal değerleri bizimkilerle aynı olmadığından dolayı, bu insanlar aynı kanun yollarına başvuramıyorlar. Başvursalar bile karşılık alamıyorlar. Oysa Avustralya Yüksek Mahkeme’si giriş konuşmasında “kanun önünde herkesin eşit olduğu” ifade ediliyordu.

      Evrensel İlkelerle Dworkin      Filme ilişkin dikkatimi çeken bir başka husus ise pozitivizme karşı yapılan kapalı eleştirilerdi. Bu hususa ilişkin maden firmasının sahibi, yerlileri filme konu olan topraklardan vazgeçirebilmek için sözde birtakım jestler yaparak, onları yemeğe götürüyor. Bir otelin lobisinde insanlar tarafından yapılmış bir kol saatinin alarmı çalıyor ve saati koluna takan maden firmasının sahibi ne yaptıysa bir türlü susturamıyor saati. Burada insanların iradesiyle oluşmuş hukuki pozitivizme kapalı bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Çünkü, hukuki pozitivizmde insan iradesiyle oluşmuş bir sistemdir ve bir insanın hayatında ne kadar hata yapma payı varsa; insanın oluşturduğu bir sistemin de o kadar hatalı olabilme ihtimali vardır. Dolayısıyla insan iradesiyle oluşmuş olan hukuki pozitivizmde bir insan kadar hatalı olabilme ihtimaline sahiptir. Ayrıca, insanlar kendi ürettikleri bir şeyin kontrolünü bile sağlayamazken (alarmı çalan saat), onların oluşturdukları yasalara (hukuki pozitivizm) ne kadar güvenebiliriz? Bizler yine hayatında pozitivizmi birçok alanda gözlemleyen insanlar olarak bu duruma farklı bakış açılarıyla yaklaşıp, güvenebileceğimiz yollar arayabiliriz ancak pozitivizmle tanışmamış bir topluluğa, hukuki pozitivizm’in “adalet”li olduğunu nasıl ispatlayabiliriz.

            Bu olayın ardından asansörle on sekizinci kata çıkmaya çalışırken, bu seferde asansörün bozulması üzerine, hukuki pozitivizme ağır eleştirilerin yapıldığını net bir şekilde görebildiğimi ifade edebilirim. Yine insanın üretimiyle yapılan bir sistem, hata vermiş ve onları yarı yolda bırakmıştı. Tabi asansör ikinci kez yarı yolda bırakınca, bu sefer maden firması sahipleri bile bir şeylerin doğru gitmediğinin farkına vardılar. Bu durumları hukuksal bağlamda düşünecek olursak, insanların oluşturdukları yasalar, insanları yarı yolda bırakırsa ne olur! İnsanların hayatlarını değiştirebilecek mahiyette olan bir sistem -hukuk- daha önce belirtilen şablonlarla mı sağlamalı adaleti, yoksa insanların, duygularına ve kutsallarına da değer mi vermeli. İnsanların duygularından bağımsız olarak oluşturulan bir hukuk sistemi, insanlara değil “insan” kavramına “adalet”i temin etmeye çalışacak dolayısıyla insanlardan uzaklaşacaktır(yabancılaşacaktır).

            Filmin ilerleyen sahnelerinde, yerlilerin isteği üzerine yerlilerin topraklarına bir uçak gönderiyorlar ve bu uçağı yerlilere hediye ediyorlar. Ancak maden firmasının sahibi, yerlilerin bu uçağa sahip olabilmeleri için formaliteden birkaç imza atmaları gerektiğini ifade ediyor. Açıkçası burada adeta bir satranç tahtası canlandı gözümde. Maden firmasının sahibi, bağlı oldukları kanunlara, onları da bağlı kılabilmek için birtakım imzalar attırmaya çalışıyor. Bu imzanın bağlayıcılığının önemi tartışılır ancak burada yapılmak istenilen şey yerlilerin karşı çıktıkları sisteme ayak uydurmalarını sağlamaktır. Tabii ki yerliler de istediklerini bilen ve daha önce ifade ettiğimiz gibi, kutsallarını koruyan insanlar olduklarından dolayı, verdikleri mücadelenin de farkında olarak bu imzayı atmıyorlar.

            Avustralya Yüksek Mahkeme’sinin sahnelendiği ana ilişkin olarak ise yerlilerin şu savunmasının dikkatimi çektiğini ifade edebilirim: “Bu madencilik şirketi gelip, araziyi yok ederek insanların hislerini ve yeşil karıncaların düşlerini de yok ediyor… Eğer araziyi yok ederseniz ki burası kutsal bir arazidir, yeşil karıncaların düş gördüğü topraklardır. Burayı kazarsanız insanları yok edersiniz çünkü yeşil karıncalar bir daha asla buraya gelmezler.”

Bahsini ettiğim bu sahnede, yerliler bu cümleleri söyledikten sonra, kol saatinin alarmı çalıyor ve alarmı yine kapatamıyorlar. Bu sefer alarm daha az ses çıkarsın diye, saati ceketinin cebine koyuyor. Yalnızca hukuk kurallarının uygulandığı, hukuki pozitivizmin esas alınarak kararlar verildiği bir mahkemede, bu esaslara ilişkin yapılabilecek olan itiraz, saatin alarmıyla birlikte tekrardan yapılmış oluyor.

            Mahkeme sahnesinde, yerlilerin lehine konuşan bir kişi “Burada sürekli bir ilerlemeden bahsediyorsunuz ancak bir hiçlikte ilerleme kaydediyorsunuz. Bu ilerlemelerin yerliler için faydası ne?”  diyerek var olan hukuk kurallarının bu yerlilere uygulanabilirliğine ilişkin endişelerini dile getiriyor. Asıl toprak sahiplerinin, şablonlaştırılmış hukuk kuralları nedeniyle topraklarından alıkoyulacağını ifade ediyor. Sözde medeni, şehirli insanlar tarafından oluşturulan duygulardan ve kutsallardan bağımsız kuralların, yerlilerin kültürlerini yok ettiklerini gözlemleyebiliyoruz. Bu duruma ilişkin verebileceğim örnek ise filmde yer alan “Bay Malila”. Bay Malila mahkeme sahnesine kadar dilsiz biliniyor ancak mahkeme sahnesinde görülüyor ki Malila aslında dilsiz değil, sadece konuşabildiği dili bilen tek kişi, kendisi kalmış!

            Nihayetinde, Mahkeme yerlilerin taleplerini kabul etmemiş ve bahsi geçen toprakların yerlilere ait olduğuna ilişkin bilgilerin ise toprak kanuna uymadığını belirterek, toprakları maden firmasının mülkiyeti olarak kabul etmiştir. Yerlilerin kırk bin yıl yaşadıkları toprakları ellerinden alabilmek için yalnızca bir kanun yeterli olmuş oluyor. Kimse bu insanların kırk bin yıl boyunca yaşadıkları bu topraklara verdikleri önemi, bu toprakların o insanlar için ne anlam ifade ettiğini sorgulamıyor. Hal böyleyken, yabancılaştırma hareketine verilebilecek daha iyi bir örnek var mı bilemiyorum!

Mükremin Aslan (19 Aralık 2021)

Evrensel İlkelerle Dworkin Evrensel İlkelerle Dworkin

Evrensel İlkelerle Dworkin Evrensel İlkelerle Dworkin

Eserde kullanılan fotoğraflar Ayşen Eren tarafından çekilmiştir.

Mükremin Aslan’ın kaleme aldığı “Her Devrin Hukuku” adlı eseri okudunuz mu?

Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin
Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin
Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin
Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin, Evrensel İlkelerle Dworkin

Eseri Beğendiniz mi?

Bir Yorum

Yorum Gönder
  1. Güzel bir analiz olmuş. Açıkçası filmler üzerinden betimlemeler yaparak , edebiyata farklı bir bakış açısı kazandıran bu eserlerin konusu itibariyle de insanlar üzerinde bıraktığı izlenimler, ortaya çıkardığı fikirlerlede taktir edici bir yenilik olmuş. Her ne kadar insanlar kendi ilgi alanlarından söz ediyorda olsa bu paylaşımlar okunup değerlendirilmeli hatta bu filmleri izleyenlerinde değerlendirmeleri ele alınmalıdır. Sonuç itibariyle toplumu oluşturan bu durumlar karşısında bizlerde kendi üzerimizden çıkarımlarda bulunarak ufkumuzu biraz daha geniş tutmuş oluruz. Yüreğinize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Batı Cephesi

Kar Tanesi