in , ,

Fransız İhtilali

Fransız İhtilali

Tarihsel Arka Plan

Feodalizm ve Burjuvazi

10. yüzyıla gelinceye kadar Avrupa düzlüklerinde son derece ilkel bir hayat sürülüyordu. Tarım ürünlerinin çeşitsizliği ve azlığı sebebi ile ticaret de alt seviyedeydi. Ancak 10. yüzyıldan itibaren Avrupa’nın çok yağışlı düzlüklerini sürebilecek ve setler oluşturabilecek sabanın ve ürünün öğütülmesi için rüzgar gücünün kullanılmaya başlanması, özellikle kuzeyi olmakla birlikte Avrupa’nın kaderini değiştirmiştir. 

Tarım alanlarının genişlemesi üretimin ve buna bağlı olarak da nüfus ve ticaretin artması barışa ve güvenliğe olan ihtiyacı artırmıştır. Henüz merkezi otoritenin kurulamadığı Avrupa’da işte bu ihtiyacı karşılamak için “Feodalizm” denilen kurum ortaya çıkmıştır. Adeta yerel hükümet görevi yapan bu sistemde; sınırları belirli bir toprak parçası üzerindeki en güçlü kişi daha az toprağa sahip olanların koruyuculuğunu üstlenmiş onlar da bu kişiye bağlılık yemini etmişlerdir. Böylece feodal (Senyör), vassal ve toprağa bağlı köylünün (Serf) oluşturduğu feodalizm ortaya çıkmıştır. 

Fransız İhtilali

10. yüzyılda Fransa da senyörler kendi aralarında bir kral seçerek onun vassalı oldular. Feodalizm her ne kadar merkezi otoriteye karşı bir direnme odağı olarak görülse de, gelecekteki merkezi devletlerin çıkış noktaları olacaktır. 

Burjuvaziye gelince, Fransızca kasaba-kent gibi anlamlar taşıyan “Bourg” kelimesinden türeyen burjuvazi terimi, bir kentte oturan ve geçimini bir zanaatta çalışarak veya ticaret yaparak sağlayan insanları ifade etmek için 12. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonraları liberalizm ve kapitalizm gibi sistem ve ideolojilerin üstüne inşa edileceği burjuvazi başlangıçta soylular ile köylüler arasında bir üçüncü sınıf olarak ortaya çıkmış ancak ilerleyen dönemlerde soylular ile ruhbanlar dışında ekonomik gücü olan bütün insanları etrafında toplayarak köylülerin de savunuculuğunu yapmıştır. 

Burjuvalar diğer sınıflardan sadece ekonomik gücü aldıkları kaynak farklılığından değil, ideolojik ve kültürel olarak da ayrı değerlere sahiptiler. Zaten böyle olmasa varlıkları da söz konusu olmazdı. İrsi asalet ve zenginlik yerine, ferdi çaba ve kazancı kutsallaştıran burjuvaziye göre, insanın “Fert” olabilmesi için önce hür olması gerekirdi. Keskin sınıf çizgilerinin olduğu feodalite ise insanlara bu hakkı tanımıyordu. Bu nedenle burjuvalar ayrıcalıklı sınıf olan senyörlerle ve din adamlarıyla çatışmaya girmekte gecikmemişlerdir. 

Burjuvalar Fransa’nın özellikle güney bölgelerinde 12. yüzyıldan itibaren kent yönetimlerine ağırlıklarını koymaya başladılar. IV. Phillippe döneminde ise merkezi devlet anlayışını savunan burjuva hukuku ortaya çıktı. 16. yüzyıldan itibaren Fransa’da zenginleşen burjuvalar soyluların elinden resmi görevleri satın almaya başladı. Bunun yanında kralların da soylulara karşı burjuvalara dayanarak bir denge araması burjuvazi ile krallığın kader birliğine yol açtı. 

XIV. Louis döneminde burjuvazi ve monarşi iç içe girmişti. Onun ölümünden sonra ise aristokratların tepkisi ile burjuvalar önemli mevkilerden uzaklaştırıldılar. Ancak aristokratların bu tutumu o günkü Fransa’nın gerçeklerine uymuyordu. Ekonomik gücü hızla artmaya devam eden burjuvaları artık söz sahibi olmaktan uzak tutmak mümkün değildi. Nitekim 1789 Etats Generaux meclisinde çoğunlukta olan burjuvalar İhtilalden 1830’a kadar olan dönemde iktidara geldiler. Ne 1830’daki aristokrat tepkisi ne de 1848’de işçilere tanınan haklar, burjuvaların etkinliğini azaltamadı. 

Edebi Alem

İhtilal Öncesi Fransa

Yeniçağ’a girerken Fransa tarihinin en önemli olaylarından birisi İngiltere ile yapılan Yüzyıl Savaşları’dır (1337-1453). İngiltere’nin Fransa tahtı üzerinde hak iddia etmesiyle başlayan savaşlar, önceleri İngiltere lehine gelişme gösterirken, hem düşmanla hem de veba ve salgınlarla mücadele eden Fransa, galip gelmesine rağmen, yüzyılda derin yaralar almıştır. 

Bu derin yaraların başında devlet yönetimindeki bozulma ilk sırayı alır. Savaş nedeniyle soyluların güçlenmesi ve neredeyse krala eşit bir  statü kazanmaları devlet gücünün (erkinin) paylaşılma ihtimalini açığa çıkarmıştır. Savaşı sürdüren ve finanse eden güçler olarak Soyluların önem kazanması; daha fazla vergi yükü ile toprağa yüklenen ve kontrolü elinden kaçıran kralın toplumu bezdiren uygulamaları sonucunda, yönetim gücünü, paylaşılmasını zorunlu hale getirmiştir. Yüzyıl Savaşları boyunca sürekli, ordu beslenmesi ve parasal olarak desteklenmesi, orduyu kalıcı ve deva hale getirmiştir. Ordunun kalıcılığı ise vergileri ve vergi sistemini de kalıcı yapmış ve yaygınlaştırmıştır. Vatandaş orduları zorunlu askerlik ve eğitim eksenlidir. Fransa bu konuda Avrupa’da bir ilktir. İlk ulus-devlet hem de ilk ordu-millet örneğinin temellerini atmıştır. Yeni ordu, savaş biçimi, eğitim ve vatan için savaşma ideali (patriotizm) uluslaşma sürecindeki Fransa’yı paralı askerlik üzerine kurulu Avrupa’nın imparatorluk orduları önünde öncü duruma getirmiştir. Daha önemlisi, Fransa’da köylülerin “Fransız”, a dönüşmeleri sürecinde askerlik ve eğitim belirleyici rol oynamıştır. Aynı üniformayı giyen, aynı dili konuşan, aynı marşları söyleyen üretken ve itaatkâr köylüler, disiplinin gölgesinde milliyetçi ve sadık vatandaşlar olarak, Fransa’da yeni bir güç odağı haline gelmiştir. Buna eklenen bürokrasinin büyüyerek güçlenmesi, para karşılığı satılan memurlukların krala gelir kapısı açmasıyla yönetimin karşısına başka bir güç odağını daha çıkarmıştır, Saray görevlileri, din adamları ve büyük soylulardan oluşan Conseil d” Etat (devlet konseyi) gibi kurumlarda, varlıkları ile kralın gücünü iyiden iyiye azaltan organlar olarak, ihtilal öncesi güçlü konumlarını koruyorlardı. Fransa bu yapısı ile çok sayıda hayranı olan bir oluşumdu ve Avrupa’nın öteki mutlakıyetlerini korkutan fakat halklarını heyecanlandıran bir ileriliğin örneğini oluşturuyordu. 

Fransız İhtilali

Fransa’nın üstündeki karışıklık, alttakilerin de etkilenmesi ile kaosa doğru ilerleyen bir toplumu karşımıza çıkarmaktadır. Yine de, durumundan memnun olanlar da vardır. Çağ, soyluların ve nüfuzlu kişilerin çağıdır. Onlara imrenerek bakan zengin, hırslı ve iktidar hevesiyle yanan burjuvazi ve onun yönlendirdiği sivil toplum, geride geniş kesimleri oluşturuyordu. Ne Montesquieu’nun ne de Rousseau’nun fikirleri toplumun bu geniş kesimlerinde sadece bir teori olarak kalacak gibi görünmüyordu. Doğal eşitlerle, gerçek eşitsizlerin uzlaşmaz kaderi Fransa’nın içinde bir ur gibi durmaktadır. Hızı kesilmiş de olsa, aydınlanmanın yakıcı izleri toplumun ortak hafızasında çoktan yerini almıştı. Egemen düzenin adaletsizliğine ağır hakaretlerle saldıran Jean-Jacgues Rousseau Toplum Sözleşmesi (1762) kitabında geniş kitlelere hitap ettiği için hemen taraftar buldu. İnsan özgür doğdu ve her yerde prangaya vuruldu diyen aydın, genel irade, egemen ulus ve herkes için sözleşme fikirlerini açık açık savunuyordu. 

Büyük patlama öncesi, Avrupa’nın o dönem (18.yüzyıl) en zengin ve eli güçlü ülkesi olan Fransa, aydınlanmanın tüm kazanımlarını bünyesinde barındıran ancak bunları bir türlü hayata geçiremeyen “bunalımlı” bir ülke olarak içten içe kaynamaktadır. 

Bir Anekdot

Yüzyıl Savaşları (1337-1453) 

1335’te Fransızların, İngilizlerle savaşan İskoçlara yardım etmesi üzerine, İngiltere Kralı III. Edward da Fransa’ya karşı mücadele eden Flamanlara yardım etti. Bu dolaylı yollardan Fransa Kralı VI. Philippe’i durduramayacağını anlayan Kral Edward 1337’de savaş açtı. 

Fransa kraliyet ailesi ile olan akrabalığını ileri sürüp, Fransız tahtında hak iddia eden III. Edward 1337-1380 yılları arasında İngiltere lehine büyük kazançlar elde etmiştir. Bu dönemde, Manş Denizi, Normandiya ve Kuzey Fransa İngiliz kontrolüne girdi. 1380’den sonra Fransızlar bazı başarılar elde etmişlerse de, 1415’teki savaşta Paris’in İngilizlerin eline geçmesiyle ağır bir yenilgi almışlardır. 

Edebi Alem

Ancak bu devrede Fransa’da tarih sahnesine çıkan Jean de Arch (Jan Dark) (1412—1431) İngilizlere karşı Fransız mücadelesinin sembolü olmuştur. Aslında basit bir köylü kızı olan Jan Dark’ın yakılarak öldürülmesi, milli duyguları uyanan Fransızları harekete geçirmiş ve peş peşe Fransız toprakları kurtarılmıştır. 

Yüzyıl savaşları “milli birlik” fikrinin başlaması bakımından, Avrupa tarihinin kilometre taşlarından birisi olmuştur. Bu savaşların sonucunda monarşik merkeziyetçiliğin kurulması kolaylaşmıştır. 

Louis’in Fransa’sı 

Avrupa’da Fransız üstünlüğü, 17.yüzyılda pek çok devlete nefes aldıran Otuz Yıl Savaşları (1618—1648) ile başlar. Bu üstünlüğü, genç yaşta hükümdar olan ve uzun yıllar egemenliğini sürdüren XIV. Louis (1643-1715) hazırlamıştır. O dönemde Paris, Avrupa’nın siyaset, kültür ve modasında rakipsiz başkent konumunda idi.

XIV. Louis’nin yaptırdığı Versailles (Versay) Sarayı sadece gösteriş ve İsrafın örneği değildi. O saray soyluları ve nüfuzluları krala ve devletin hizmetine bağlamanın görkemli bir abidesi niteliğini taşıyordu. Topluma bir mesaj vermekle kalmayıp, Avrupa’nın belli başlı başkentlerine ve krallarına muhteşemliğin ve büyüklüğün bir göstergesi olma özelliğini de üstlenmiş bir yapıttı. Louis, zenginliğine olduğu kadar ordusuna da güvendiğini Hollanda ve İspanya’ya karşı savaşlar yaparak göstermiştir, Türklerin Viyana’yı kuşatmalarını (1683) iyi değerlendirip Orta Avrupa’da pek çok toprağı Fransız topraklarına katmıştır. 1715’te öldüğünde büyük ve geniş bir Fransa bırakırken, iç ve dış politikada ve tüm alanlarda, statükonun korunması ile geçerli olabilecek, mutlak monarşinin tartışılmaz bir yönetim biçimini de miras olarak bırakmıştır: Eski Rejim (Ancien Regime). 

Fransız İhtilali

İhtilale Doğru

14 Temmuz 1789’da fırtınanın koptuğu güne kadar ne XV. Louis ne de XVI. Louis halkın reform beklentilerine cevap veremediler. Sürdürülen savaşlarla ateşlenen mali krizler, sarayın rahat ortamı, av partileri, meclis ve halk arasındaki derin uçurumlar Fransa’nın 18. yüzyıl sonunda başına büyük bir felaketin geleceğini haber veriyordu. Bu kara bulutların içine Okyanus ötesinden kopup gelen özgürlük dalgaları karışınca (sadece Fransa’nın değil) monarşilerin temellerini sarsan haklar, kısa sürede yüksek sesle her yerde konuşulmaya başlandı. 

Eğer Amerikalılar üç penilik çay vergisine karşı ayaklanabildilerse (Boston Ayaklanması) çoğu Avrupalının ağırlığı altında ezildiği ağır vergiler nasıl açıklanabilirdi! Amerikan anayasal düşüncesi basit ve evrensel gelmişti Avrupalılara,  Her insan eşit ve hür doğmuştur, eşit yaratılışlarından, yaşam ve özgürlüğün korunması ve mutluluk aramanın da içinde yer aldığı kalıtsal ve el konulamaz haklar doğmuştur…” 

4 Temmuz 1776’da ilan edilen Bağımsızlık Bildirisi ile ilk başkan George Washington’un göreve başlama tarihi arasında (29 Nisan 1789) geçen 13 yıl, Avrupa’da devlet ve idare konularındaki tartışmaların kızıştığı dönemdir. 

Monarşinin yön vermediği ve denetim altında tutamadığı bazı gelişmeler de, ayaklanmanın adımlarını hızlandıran unsurlardır. Bunlar; gelişme yönü kestirilemeyen potansiyelleri ile makinelerin ortaya çıkması; yüksek toplumdan dışlanan üretken milyonların kaderlerini ellerine alabileceklerinin farkına varmalarını sağlayan kitle bilinci ve insan davranışlarındaki akıl dışılığı edebiyat, felsefe ve sanatla açıklamayı sürdüren entelektüeller Kendi sorunlarına o kadar yabancı, tecrübeden yoksun, kendi kurumlarıyla başı dertte ve onları değiştirmek için aciz ve çekingen Fransız milletinin aynı zamanda dünya milletleri içinde en okumuş en zekâ aşığı olduğu düşünülürse, yazarların ve aydınların ne büyük bir siyasi güç oldukları hemen anlaşılabilecektir. Artık gereken sadece bir işarettir. 

Ne Nedir?

Fransa’da 1789’da başlayan ve 1815 yılına kadar süren olaylar, sebepleri ve özellikle sonuçlarıyla 19. yüzyıl boyunca tüm Avrupa’yı ve 20. yüzyılda da dünyanın birçok yerini siyasal ve toplumsal açıdan etkileyen derin izler bırakmıştır. Bu olaylara; ihtilal, inkılâp, devrim, isyan, ayaklanma gibi kavramlarla açıklama getiren çok sayıda tarihçi vardır. 

“Olayların” şifrelerini çözmemize yardımcı olacak bazı tanım, isim ve deyimlerin yer aldığı aşağıdaki bilgiler size, “Fransız………….. ” deyiminde boşluğu doldurmanıza yardımcı olacaktır. Bu arada fikrimizi ortaya koyacak olursak, yaşanan süre içinde gelişen olaylara ihtilal, yaydığı fikirlere inkılâp demeyi uygun görüyoruz. 

İnkılâp; kelime anlamı olarak değişme, bir durumdan başka bir duruma dönüşüm demektir.” Devrim; mevcut durum (statüko) ve meşruluğa (legaliteye) karşı gerçekleşen ve eskisinin yerine bir siyasi statüko ve hukuki legalite inşa etmeyi hedefleyen (kısmen), kitlesel radikal eylem veya yerleşik toplumsal düzeni, köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme eylemidir. 

İhtilal; bozulmuş, karışıklık, bozukluk, düzensizlik demektir. Bir devletin siyasi teşkilatını, kanuni şekillere hiç uymadan değiştirmek üzere zor kullanılarak yapılan geniş halk hareketidir. İnkılâp gelişmeye, ilerlemeye yönelik bir kavram olduğu halde; ihtilal, mevcut bütünlüğü, uyumu bozmaya, düzeni çökertmeye yönelik bir anlam taşır. Zaman zaman ihtilal ve inkılâp kavramlarının yerine kullanılan devrim kelimesi devirmek fiil kökünden türetilmiş olup daha çok ihtilal anlamı taşımaktadır. 

  • Etat Generaux (Eta Jenero): Sınıflar Meclisi, 
  • Assembilee Nationale (Asamble Nasyonal): Ulusal Meclis,
  • Tiers Etat (Tiye Eta): Geniş yığınların temsil edildiği (üçüncü sınıfın)
  • Jakobenler: Aşırı ve baskıcı grup, monarşinin kesinlikle ortadan kaldırılmasını isteyen cumhuriyetçiler,
  • Montagnards (Montanyarlar): Mecliste yüksekte oturdukları için “dağlı” anlamına gelen, bu deyimle ifade edilen radikaller.
  • Girondis (Jirondenler): Ölçülü (makül)
  • Cumhuriyetçiler Bordeaux (Bordo) eyaletine ait Gironde ilinden gelen temsilciler,
  • Fauillants (Föyonlar): Krala bağlı kalma yanlısı ılımlılar,
  • Robespierre: Diktatörlüğü amaçlayan anayasal monarşi dönemi radikallerin başı,
  • Danton: İhtilalci liderlerden,
  • Commune (Komün): Belediye Heyeti (Yerel Meclis). 

Fransız İhtilali

İhtilal

İhtilalin hemen öncesinde Etats Generaux temsilcileri, durumu, isteklerini, şikâyetlerini içeren raporlarla (cahiers) gelmişlerdi. Bunlardan birisi de Abbe Sieyes idi. Üçüncü sınıf nedir? Başlığı ile ele aldığı kısa raporunda”, patlamanın fitilini ateşledi: Üçüncü sınıf nedir? Her şey. Siyasal düzen için de şimdiye kadar ne olmuştur? Hiçbir şey. Ne istiyor? Bir şey olmayı. Üçüncü Sırıf (Tiers Etat) hedefini ortaya koymuştur: Üçüncü sınıf tam bir millettir.

Üçüncü tabaka temsilcilerinin oy kullanma konusunda ısrarlarına, alt tabakadan ruhbanlar ve soylular da destek verdiler. Sınıf temsilcilerinin bir “oy yerine katılanların her birinin oy kullanma isteği, yerleşik kuralların sonunu getirdi. Buna eklenen, Fransa için yeni bir anayasa talebiyle Sınıflar kendini Ulusal Meclis olarak ilan etti. Fransa sans- Sulottes’lerin eline geçmek üzere idi. Kral, meclisin kapatılması ve isyancıların dağıtılmasını emretti. İhtilalin öncüleri istekleri yerine gelene kadar ne süngü ile ne de ölüm tehditleri ile dağılmayacaklarına dair yemin ettiler ardından kargaşa geldi. 

Kraliyetin simgesi ve kalesi olan siyasi mahkûmların hapsedildiği Bastille kuşatıldı. Bastille’nin düştüğü haberleri diğer binlerce kişinin “Bastille”le karşı saldırı tutkusunu ateşledi. Kaleler, manastırlar yakıldı, büyük soylu ailelerin malikânelerine saldırıldı, kentler özerk yönetimlerini ilan ettiler. Fransa silahlı kamplara bölünmüştü. Temmuz ayında bir Dük, “kralı özgür kılmak ve kraliyet sarayına dokunulduğu takdirde, Paris’in tüm halkını idam etme” niyetini açıkladığında, ateş benzinle buluşmuş oluyordu. 

Anavatanın tehlikede olduğunu ve monarşinin kaldırılmasını isteyen Jakobenlerin ihtiyacı olan bahane ve ortam hazırdı. Önce saray ele geçirildi. Eylülde başkent kontrol altına alındı, kral yanlısı binlerce kişi katledildi ve Cumhuriyet ilan edildi (22 Eylül 1789). 

Herkese oy hakkı, referandum ve seçilmiş bir hükümet hakkı sağlayan anayasa hazırlandı ancak uygulanamadı. Fransa’nın toplumsal yapısına Özgü olarak ortaya çıkan pek çok dernek ve kulüp iktidara geçmenin peşindeydi. Jirondenler, Jakobenler, Komünler, Montanyarlar ve Föyanlar birbirinden farklı siyasi görüşleri olan kuruluşlardı. 1789-1795 arası İhtilalin en karışık döneminde terör, giderek artan sayıda kurban vererek tırmandı. Ünlü söz ihtilalcilerden Danton’a aitti ve durumu çok güzel açıklıyordu: “İhtilal kendi çocuklarını yiyordu.”

Adım Adım Devrim

14 Temmuz 1789’da siyasi mahkumların hapsedildiği ve bir zulüm sembolü olan Bastille hapishanesinin basılmasıyla halk Paris’in yönetimini ele geçirmiştir

Kurucu meclis 5 Ağustos günü, soylu kişilerin ve rahiplerin, derebeylik döneminden kalma bütün ayrıcalıklarını kaldırır. Aynı meclis 28 Ağustos’ta “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”ni kabul ve ilan eder, Kralın prestiji hala yüksektir ancak güç halkın eline geçmiştir. Versay’a yürüyen kadınlar kralı, kışlık saraya taşınmak Zorunda bırakırlar. Rahipler devlet memuru sayılmış, bazıları Papa’ya bağlı olduklarını ilan ederek ülkeyi terk etmişlerdir. 

Fransız İhtilali

Kral ve kraliçe, yeğeni olan Avusturya İmparatorunun yanına giderek ve oradan güçlenerek yeniden Fransa’ya dönmeyi amaçlarken yakalanırlar, Kurucu Medlis’in Cumhuriyeti ilan etmeye yanaşmaması üzerine yeniden görevlerinin başına dönerler. 

1791 Eylül’ünde Anayasa yürürlüğe girer, Kurucu Meclis kendini feshetmiştir. Bu Anayasa ile Fransa meşruti bir Krallık olur. 

1 Ekim 1791’de Yasama Meclisi çalışmalarına başladı. Meclis, ilk iş olarak Pillinitz bildirisini ele aldı. Bildiri, Prusya ve Avusturya monarşilerinin Saksonya’daki Pillnitz Şatosu’nda kaleme alınmıştı ve 27 Ağustos 1791 tarihini taşıyordu. En önemli tarafı, Fransa’daki krallık idaresinin tüm hakları ile iade edilmesini aksi takdirde diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte, Fransa ya karşı harekete geçileceğini bildirmesidir. Bu bildiri, Fransa’daki olayların Avrupa’daki tüm taçlı başları ne kadar derinden etkilediğinin en önemli göstergesidir. “Millet Egemenliği” ve “Milli İrade” gibi kavramların; yer, zaman, ırk, ulus farkı gözetmeksizin yayılan temel hak ve hürriyetlerin, küçük krallıklarda yaşayan ve birleşmek isteyen halklar arasındaki milliyetçilik duygularının Avrupa’yı tedirgin ettiği açıkça görülüyordu. 

İhtilalciler, (Fransa’ya karşı kurulan göçmenler ordusu yüzünden) Avusturya’ya savaş ilan ettiler. Prusya ittifak içinde olduğu komşusunun yanında yer alınca tüm Avrupa’yı saracak olan savaşlar dönemi başlamış oldu (1792-1815). 

Başlangıçta yenilgilerle karşılaşan Fransa, Prusyalı bir Dük’ün yayınladığı demeçle kaderini ele almıştır. Dük Brunswick, kral ve ailesine zarar verilirse bütün Fransa’nın bunu çok ağır ödeyeceğini bildiriyordu. Bildiri, Fransa’da büyük bir tepki ile karşılandı ve ters bir etki yarattı. Fransızların vatansever duyguları coşmuş, halkın ayaklanmasını hızlandırmıştır. Paris halkı önce kral ve kraliçelerini Tuileries Sarayından alarak hapsettiler. Ordular Kuzey Fransa’da düşmanı durdurmayı başardılar, İhtilal yıkılmaktan kurtulmuş oluyordu.

Fransa’da Ulusal Konvansiyon Dönemi başlamıştı (1792-1795). Konvansiyon dönemi monarşinin Monarkı olan kralı, yani XVI Louis’yi 21 Ocak 1793 idam edildi

Kralın idamı, Cumhuriyet’in ilanı Fransa’ya karşı Avrupa’nın açtığı savaşın daha da genişlemesine sebep oldu İngilterenin’de devreye girmesi diğer  küçük Avrupa devletlerinin de savaşa katılmalarına neden oldu Sanki Avrupa bir yüz yıl önceden “Birinci Dünya Savaşına  yaşamaktaydı İngiltere’ye uygulanan kıta Ablukası, İngiliz gemilerinin Avrupa limanlarına rahat girmelerini engelliyordu. Savaşlarda büyüyen ve gelişen Fransa’nın gücü İngiltere’yi Korkutan başka bir sebeptir. Amerika’da kolonilerin bağımsızlık  savaşlarını kazanmalarında Fransızların önemlidir derecede rol oynamaları, İngiltere’ye intikam almak için bir fırsat doğurmuştu. Cumhuriyetin ilanı, kralın idamı, İngiltere’nin gelecek endişe duymasına yol açan etkenlerin başında geliyordu. Bütün bunlar İngiltere’yi Fransa’ya karşı savaş ilan etmenin kaçınılmaz olduğu fikrinde birleştirdi. 

Savaş günleri, Fransa’da terör günlerine dondu. Danton’u giyotine gonderen Robespierre aynı kaderi paylaşmaktan kurtulamadı. 1795 Nisan’ında Fransa önce Prusya ile Mayısta Hollanda, Temmuzda İspanya ile barış anlaşmaları imzaladı. Bu anlaşmaların hepsinde taraflar Fransa’daki Cumhuriyeti resmen tanıdıklarını imza atarak belgelediler. 

Biraz soluklanan Fransa dikta rejimi yerine halkın baskısı ile 1799’a kadar sürecek olan Anayasal Cumhuriyeti ya da Direktuvar yönetimi altına girdi. Avusturya ve İngiltere ile savaş hâlâ sürmekte idi. Avusturya savaşları sahneye Napolyon Bonapart’ı çıkaracaktır. 

Napolyon

Fransız İhtilali’nin Sonuçları 

1-Fransız İhtilali, her toplumda bulunan eşitsizliğin, sınıf farklılıklarının toplumun aleyhinde gelişmesi karşısında sosyal ve ekonomik mücadeleyle kazanılan hakların sembolüdür, Feodal haklar, senyörlük hakları gibi kavramlar tarih olurken, benzer toplumlara örnek teşkil etmesi bakımından İhtilal Avrupa’da kısa sürede yayılma eğilimi göstermiş ve geniş kitleler tarafından hemen benimsenmiştir. 

2.Fransız İhtilali, eğitimli, aydın sınıfın gücünü ve dinamiğini toplumsal bir lokomotife dönüştürmesiyle de önemlidir. Bağımsız düşünebilen, tartışabilen, yol gösteren ve ışık tutan insanların sayıca artması, hem Fransa’da hem de dünyada “okumuşluğa”, bilgili olmaya saygıyı sağlamıştır Entelektüeller toplumların dinamosu ve enerji kaynağı olma özelliğini ihtilalle özdeş hale getirmişlerdir. 

3.Fransız İhtilali; ilerleme, modernleşme, yenileşme gibi kavramların doğum yeri olarak, kavramların zenginleşerek örnek olması gerçeğini doğurmuştur. 

4.Fransız İhtilali, aydınlanma ile başlayan “eleştirel düşünme” kavramını Eski Rejimlerin sarsılabileceği bir silah konumuna sokmuştur. 

5.Fransız İhtilali, bir ulusun gerçek köklerini arayıp bulmasını ve yeniden kurulmasının yollarını açmıştır. Uluslaşma ve ulus-devlet olma isteklerini kamçılamış, farklı düzenleri ve imparatorlukları derinden sarsan sonuçlar vermiştir. 

6.Fransız İhtilali, Napolyon Savaşları ile başlayan süreçte, yeni fikirlerin heyecanıyla ayaklanan kitlelerin, despot yönetimlerin daha ılımlı ve daha anlayışlı (meşruti-anayasal) bir çizgiye gelmelerini sağlamıştır. Bu yeni fikirler küçük devletçik ve prenslik gibi feodal kalıntıların sonunu getirmiştir. 

7.Fransız İhtilali, bizim tarihimizde de kalıcı etkiler yaratmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nda reform çabalarının “ıslahat”a dönüşmesi, mevcut sistemin gözden geçirilmesi gereğini, devlet adamlarına düşündürten bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. 

8.Fransız İhtilali, Cumhuriyetçilerin Kralcılara karşı kazandığı bir zafer olmakla kalmamış, eşitlik vaadi, değişim, genel oy hakkı v.d. nitelikleriyle demokrasinin yolunu açmıştır. 

9.Fransız İhtilali, sonraki yüzyıla örnek olacak şekilde, kaderlerine sessiz ve sakin şekilde boyun eğmiş toplumların bağımsızlık özlemlerine fikri destek sağlaması bakımından da önemlidir. 

Anahtar kelimeler: özgürlük , eşitlik ,monarşi, burjuva, ropespier, napolyon, ihtilal, aydınlanma 

Emrullah AÇIKGÖZ

Kaynakça

Yeni ve Yakın Çağ Tarihi,  Kürşat Gökkaya, Cemil Cahit Yeşilbursa/Pegem Akademi Yayıncılık

Telif İhtarı için iletisim@edebialem.com veya edebialem1@gmail.com adreslerine mail atabilirsiniz.

Emrullah Açıkgöz’ün kaleme aldığı “Haçlı Seferleri Nedir?” adlı eseri okudunuz mu?

YouTube: Edebi Alem “Fransız İhtilali – Fransız İhtilali – Fransız İhtilali – Fransız İhtilali”

Eseri Beğendiniz mi?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hangi Gökyüzüne Bakıyoruz?

Tarih Felsefesi